15 Ocak 2008 Salı

ORUÇ TUTMANIN CAİZ OLMADIĞI GÜNLER

Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’dan,
Resulullah (s.a.v.) şu üç günde oruç tutmayı yasakladı.
1- Ramazan hilali görünmeden önce acele ederek
2- Kurban bayramında
3- Ramazan bayramında.
(Mu’cemü’s-Sağir II 437)
* * *
Aişe (r.a.)’dan,
“Resulullah (s.a.v.)’in hiç (Zil-Hicce’nin) on gününde oruç tuttuğunu görmedim.”
(Ebu Davud 2439; Tirmizi no: 756; İbn Mace no: 1729)
* * *

Ebu Said (r.a.)’dan,
“Resulullah (s.a.v.) iki günün orucunu yasakladı; Ramazan bayramının ilk günü ve Kurban bayramı günü.”
(Buhari Savm 66 II 249; Tayalisi no: 242; Ahmed b. Hanbel III 96; Müslim siyam 141; Ebu Davud no: 2417; Tirmizi no: 772; Beyhaki IV 297)
* * *

ORUCUN ÖNEMİ

ORUÇLU NASIL DAVRANMALI
Ebu Hureyre (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek olursa “Ben oruçluyum.” desin.
(Buharî savm 2,9; Libas 78; Müslim siyam 164 (1151); Muvatta 58 (1,310); Ebu Davud savm 25 (2363); Tirmizi savm 55 (764); Nesaî siyam 41 (II, 160-161); İbn Mace siyam 1 (1638); Edeb 58 (3823))
* * *
ALLAH ORUÇLU KİMSEYİ MÜKAFATLANDIRIR
Ebu Ümâme (r.a)’dan (anlatıyor);
“Ey Allah’ın Rasûlü ” dedim.
“Bana öyle bir amel emret ki Allah beni mükâfatlandırsın.”
“Sana ”dedi, “Orucu tavsiye ederim, zira onun bir eşi (benzeri)yoktur.”
(Nesaî 43 IV 165-166)
* * *
ZEDELENMEDİKÇE ORUÇ KALKANDIR
Ebu Ubeyde (r.a)’dan ;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır.
(Nesaî 43 IV 167; Tergib II 147)
* * *
ORUÇ CESEDİN SADAKASI ve SABRIN YARISIDIR
Ebu Hureyre (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Her şeyin bir zekâtı vardır, cesedin zekâtı ise oruçtur. Oruç, sabrın yarısıdır.”
(İbn Mace zayıf bir senedle; İbn Mace no: 1745)
* * *
BİR GÜNLÜK ORUCUN DERECESİ
Ebu Hureyre (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) buyurdular ki;
“Kim Allah Teala yolunda, bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.”
(Tirmizi Cihad 3 (1624))
* * *
CENNETTE ORUÇLULARIN GİRECEĞİ KAPI
Sehl İbn Sa’d (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Oruçlular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez.”
(Tirmizide şu ziyade vardır, “Oraya kim girerse ebediyen susamaz.”)
(Buharî savm 4; Bed’ül-Halk 9, IV 88; Müslim siyam 166 (1152); Nesaî sıyam 43 (IV–168); Tirmizi savm 55 (765)
* * *
ORUÇ, İFTAR ve KURBANIN CEMAATLE UYGULANMASI
Ebu Hureyre (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Oruç (hep birlikte) tuttuğunuz gündeki oruçtur. İftar (hep birlikte) ettiğiniz gündekidir. Kurban hep birlikte kestiğiniz gündekidir.”
(Tirmizi Der ki: Yani burada Oruca ve Bayrama başlama camaat ve halkın çoğunluğunun katılımı ile yapılmalıdır.)
(Ebu Davud no: 2324; Tirmizi no: 697; İbn Mace no: 1660)
* * *
KİM ORUÇLUYA İFTAR ETTİRİRSE
Ebu Hureyre (r.a)’dan ve Zeyd b. Halid (r.a)’dan
Resulullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır, üstelik bu sebeble oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.”
(Tirmizi savm 82 (807); İbn Mace sıyam 45 (1746))
* * *
GEÇEN YILIN ve GELECEK YILIN GÜNAHLARINA KEFFARET OLABİLECEK ORUÇ
Ebu Katade (r.a) anlatıyor.
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Arafat günü tutulan orucun, geçen yılın ve gelecek yılın günahlarına kefaret olacağına, Allah’ın rahmetinden ümidim var.”
(Tirmizi savm 46 (749); İbn Mace sıyam 40 (1730); Müslim sıyam 196, (1162))
* * *
RAMAZAN ORUCU KEFFARETTİR
Ebu Hureyre (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek, Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır. ” (Ahmed b. Hanbelide şu ziyade vardır: Ertelediği günahlarıda)
(Buharî savm 1 II 251-253; Abdurrezzak no: 7719; Malik teravih no:2; Ahmed b. Hanbel II 241,281,289,529; Müslim müsâfirin no: 174; Ebu Davud no: 1371-2; Nesaî siyam 5/1, IV 129,39/6-8, ,11-14,IV 156-157; Tirmizi no: 808; İbn Huzeyme no: 1894,2199; İbn Hibban no: 2537; Beyhaki II 492, IV 304,492)
* * *
RAMAZAN AYI GİRDİĞİNDE CENNET KAPILARI AÇILIR (ŞEYTANLAR ZİNCİRE VURULUR)
Ebu Hureyre (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Ramazan ayı girdiği zaman, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kilitlenir; şeytanlar zincire vurulur. ”
(Buharî savm 5, II 227; Abdurrezzak no: 7384; Ahmed b. Hanbel II 378,357; Darimi II 26; Müslim siyam no: 1; Nesaî siyam 3/1-2, IV 126-7; İbn Huzeyme no: 1882; İbn Hibban no: 3425)
* * *
ADEMOĞLUNUN HER AMELİ KATLANIR
Ebu Hureyre (r.a)’dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Ademoğlunun her ameli katlanır. (Bu hususdaki sünneti şudur) Hayır ameller en az, on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar.”
(Buharî savm 2,9; Müslim siyam 164 (1151); Muvatta siyam 58 (I 310); İbn Mace siyam 1 (1638))
* * *
ORUÇ TUTTUĞU HALDE YALAN SÖYLEYEN
Ebu Hureyre (r.a)’dan, ve Enes b. Malik (r.a) dan;
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kim yalanı ve onunla ameli terk etmezse, onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.”
(Buharî Savm 8; Edeb 51; İbn Mübarek no: 1; Ebu Davud Savm 25 (2326); İbn Mace no:168; Tirmizi Savm 16 (707); Ahmed b. Hanbel II 505,45; Beyhaki IV 270; İbn Huzeyme no: 1995)
* * *
CENNETE GÖTÜREN AMELLERDEN BİRİ DE ORUÇ
Ebud-Derda (r.a) rivayet ediyor;
“Allah’a imanla beraber şu beş şeyi yapan cennete girer:
1- Abdesti güzel alarak, rükû ve secdesine dikkat ederek beş vakit namazı kılmak.
2- Malının temiz kısmından zekâtını vermek
3- Güç yetirebiliyorsa hacca gitmek
4- Ramazan orucunu tutmak
5- Emânete riayet etmek ”
(Mu’cemu’s-sagir II 532 s. 219)
* * *

ORUÇLA İLGİLİ AYETLER

Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı (farz kılındı) Umulur ki sakınırsınız.
(Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun), Zor dayanabilenlerin (güç yetiremeyenlerin) üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır) Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır.
Ramazan ayı insanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur’an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa (erişirse) artık onu (orucu) tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun).Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola ulaştırmasına karşılık, Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.
(Bakara : 183–185)
* * *
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin örtüleriniz, sizde onlara örtüsünüz. Allah gerçekten sizin, nefislerinize ihanet ettiğinizi (zaaf gösterdiğinizi) bildi. Tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarınızı dileyin. Fecr vakti, size beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikâfta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetleri böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
(Bakara : 187)
* * *
Allah sizi yeminlerinizdeki rastgele söylemelerinizden boş sözlerden dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı (bilerek, kasıtlı yapılan yeminlerden) sizi sorumlu tutar. Onun (yeminin) kefareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak yada onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkân) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır)Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerin keffaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz.
(Maide : 89)
* * *
Bir Mü’mine hata sonucu (yanlışlıkla, istemeyerek, kazaen) olması dışında bir başka mü’mini öldürmesi yakışmaz. Kim, bir mü’mini hata sonucu öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bunu) sadaka olarak bağışlamaları başka. Eğer o, mü’min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise, bu durumda mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise, bu durumda ailesine bir diyet ödemek ve bir mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturmak gerekir. Bulamayan ise, kesintisiz olarak, iki ay oruç tutmalıdır. Bu, Allah’tan bir tevbedir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa : 92)
* * *
Kadınlarına zıharda bulunanlar, (karısına, sen bana annemin sırtı gibisin diyenin) sonra söylediklerinden geri dönenlerin, birbiriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir, işte size bununla öğüt verilmektedir. Allah yaptıklarınızı haber alandır.
Ancak buna (imkân) bulamayanlar (içinde) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir) buna güç yetiremeyenler, altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık) Allah’a ve O’nun Resulü’ne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler içinse acı bir azab vardır.
(Mücadele : 3–4)
* * *
Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler sabreden kadınlar saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokca zikreden erkekler ve (Allah’ı çokca) zikreden kadınlar, (işte) bunlar için, Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.
(Ahzab:35)
* * *
Eğer O sizi boşarsa belki de Rabbi O’na, sizden daha hayırlı, kendisini Allah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verir.
(Tahrim: 5)

HACCIN ÇEŞİTLERİ

HACC-I İFRAD (UMRESİZ YAPILAN HACC)
Aişe (r.a) dan;
“Resulullah (s.a.v) hacc-ı ifrat (umresiz hacc) yapmıştır.”
(Müslim, Hacc 122 (1211); Muvatta Hacc 38 I 335; Tirmizi Hacc 10 (820); Nesaî Hacc 48, V 145; Ebu Davud menasık 23 (1777))
* * *

HACC-I TEMETTÜ (FAYDALANMA, CEM’ETME)
İbn Ömer (r.a) dan;
Resulullah (s.a.v) Veda Haccında umre ile hacca kadar temettüde bulundu ve kurban kesti, Kurbanını Zülhuleyfe’den itibaren beraberinde götürdü. Menasıkın icrasına (umre için niyetli) başlayıp, umre telbiyesi getirdi. Sonra hacc için telbiye getirdi. Beraberindeki ashabı da, umre ile hacca kadar temettüde (istifade) bulundu. Hacc kafilesi içerisinde kurbanı olanlar da vardı, olmayanlar da.
Resulullah (s.a.v) Mekke’ye geldiği zaman halka hitaben: “Kimin kurbanı varsa, haccını tamamlayıncaya kadar ihramdan çıkmasın, kimin kurbanı yoksa tavaf ve sa’y’ını yapsın, saçını kısaltarak ihramdan çıksın. Sonra hacc için tekrar ihrama girip kurbanını kessin, kim kurban bulamazsa hacc sırasında üç gün, evine dönüncede yedi gün olmak üzere (on gün) oruç tutsun.” buyurdu.
(Buharî hacc 104; Müslim Hacc 174 (1227); Ebu Davud Hacc 24 (1805); Nesaî Hacc 50, V. 151–152)
* * *
Abdullah İbn Şakik anlatıyor;
Hz. Osman (r.a) hacc sırasında temettüde bulunmayı yasaklıyor, Hz. Ali de bunu emrediyordu. Hz. Osman (r.a), Hz. Ali (r.a) ye bir kelam söyledi. Hz. Ali (r.a) “Sen de biliyorsun ki biz, Resulullah (s.a.v)’la birlikte hacc ederken temettü haccı yaptık” dedi.
Hz. Osman (r.a) da: “Evet, ama biz korkuyorduk” dedi.
(Müslim Hacc 158 (1223); Nesaî, Hacc 50, V 152)
* * *
Aişe (r.a.)dan (anlatıyor);
“Oruç, umre yapıp hacca kadar temettüde bulunup da hacc için ihrama girmesinde arefe gününe kadar kurban bulamayan kimse içindir. Eğer orucu tutmazsa, Mina günlerinde tutar. Hz. Ömer (r.a.) de böyle hükmediyordu. ”
(Muvatta Hacc 255 I 426)
* * *
Ebu Musa haccı temettüye fetva veriyordu. Hz. Ömer (r.a) ona; “Biliyorum ki, Resulullah (s.a.v) ve ashabı bunu yaptılar. Ancak ben, halkın Erak denilen (Mekke yakınlarındaki bir vadi olan )yerde kadınlarla cima ederek, sonra başlarından su damlar bir halde hacc yapmaya gitmelerini uygun bulmadım.” dedi. (Müslim Hacc 157 (1222); Nesai, Hacc 50, V 159)
* * *
İkrime İbn Halid el-Mahzûmi diyor ki;
İbnu Ömer (r.a.)’a hacdan önce yapılan umre hakkında sordum. Bana: “Yapmakta bir beis yoktur. Bizzat, Resulullah (s.a.v.) hacdan önce umre yapmıştı.” cevabını verdi.
(Buhari Umre 2)
* * *
İbn Abbas (r.a.) dan (demiştir ki);
“Resulullah (s.a.v.) umre için, ashabı da hacc için ihrama girdi”
(Ebu Davud, Menasık 24 (1804); Nesai Hacc 77, V, 178)
* * *


Cabir İbn Abdullah (r.a.)dan;
Resulullah (s.a.v.) (Mekke’ye) kurbanlık gönderdiği (hac) günü Cabir, Resulullah ile haccetti. Kendisiyle ifrada niyet ederek (telbiye edip) ihrama girmişlerdi.
Resulullah (s.a.v.) ashabına;
“Haccınızı ümreye değiştirin, sonra Beyti tavaf ve Safa ile Merve arasında sa’y ederek, saçınızı kestirerek, ihramdan çıkınız. Sonra ihramsız olarak (Mekke’de) oturunuz.
Tevriye (zilhiccenin sekizinci) günü geldiğinde, hacc (niyeti) ile (Mekke’de) ihrama giriniz. Ve evvelki (ihramlandığınız) müfred (ifrad) haccınızı, Hacc-ı Temettü yapınız!” buyurdu.
Ashâb-ı Kiram: “Ya Resulullah biz (ilk ihramda) hacc (diye) tesmiye (adını koyduğumuz) (ve tasrih) ettiğimiz halde, o haccımızı nasıl müt’a (menfaatlanma) yaparız?” demişlerdi.
Resulullah (s.a.v.):
“Siz, benim emrettiğimi işleyiniz (yapınız). Eğer kurban sevk etmemiş olsaydım ben de size emrettiğim gibi işlerdim (yapardım). Lâkin şimdi kurbanım, Minada kesilene kadar, ihramlıya haram olan şeylerden, hiç birisi bana helal değildir.” buyurdu.
Ashâb-ı Kiram da, Resulullah’ın emrettiği gibi (yaptılar) işlediler. (Buhari 6/96)
* * *


HACC-I KIRAN
(HACCI VE UMREYİ BİRLEŞTİRMEK)
Cabir (r.a.)dan;
Resulullah (s.a.v.) Hacc ve umreyi birleştirip, her ikisi içinde tek bir tavaf yaptı.
(Tirmizi Hacc 102 (947); Nesai Hacc 144, V 226; İbn Mace, Menasık 39 (2973))
* * *
İbn Ömer (r.a) dan (demiştir ki);
“Hacc ile umreyi birleştiren kimseye tek tavaf yeterlidir. İkisinin ihramından birlikte çıkar. ”
(Buhari Hacc 77, 105, Muhsar 1,3,4, Megazi 35; Müslim Hacc 181 (1290); Tirmizi Hacc 102(947); Nesai Hacc 144, V 225–226; İbnu Mâce Menasık 39(2975))
* * *
Benzer bir rivayette: “Kim hacc için ihrama girerse, her ikisininde ihramından çıkıncaya kadar, tek tavaf, tek sa’y yeterlidir. ”
(Tirmizi Hacc 102 (948); İbn Mace Menasık 39 (2975))
* * *
Ebu Vail (r.a.) anlatıyor;
Es-Sabiyy ibn Ma’bed dedi ki, Ben Hıristiyan bir bedevi idim. Sonradan Müslüman oldum. Kabilemden Hüzeym ibn Sürmüle adında bir kimseye gelerek “Hey adamım, ben cihad hususunda hırslıyım. Hac ve umre yapmayı da üzerime vecibe buldum. Ben bu ikisini nasıl birleştirebilirim? diye sordum. Bana: “İkisini birleştir ve kolayına gelen bir kurban kes.” dedi. Bende ikisine birden (niyet edip) ihrama girdim. (Kufe’ye bir merhale mesafedeki) Uzeyb’e geldiğim zaman, Selman İbnu Rebî’a ve Zeyd İbnu Sûhan ile karşılaştım. Ben hacc ve umre, her ikisi için ihramdayım. Biri diğerine benim hakkımda: “Bu adam devesi kadar da bilgili değil, dedi. Bunu işitince tepeme dağ yıkıldı zannettim.” Doğru Ömer ibn Hattab(r.a.)’a gittim. Ben hac ve umre her ikisi içinde ihramımı devam ettirerek, hikâyemi anlattım. Hz. Ömer bana, “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine irşâd edilmişsin.”dedi.
(Ebu Davud, Menasık 24 (1799); İbn Mace Menasık 38 (2970); Nesai Hacc 49, V 146-147)
* * *
Berâ (r.a.)dan
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
“Umre, kıyamete kadar hacca dahil oldu.” (Yani Umre ameli, hacc-ı kırân yapmak isteyenin hacc ameline dâhil oldu)
(Müslim Hacc 203 (1241); Tirmizi Hacc 89 (932))
* * *
Berâ (r.a.)dan (anlatıyor)
“Resulullah (s.a.v.) Hz. Ali’yi Yemen’e emir olarak gönderdiği zaman, ben onun yanında idim. Onunla beraber ben de (altın) kaplar elde ettim. Hz. Ali (r.a.) (Yemen’den) Resulullah (s.a.v.)’ın yanına gelince. Hz. Fatıma’nın, (boyalı elbiseler giymiş) evi de (hâlâ kokmakta olan) bir tütsü ile tütsülenmiş olduğunu gördü. (Bu kıyafet ve bu kokunun yasak olduğu hacc döneminde karşılaştığı bu manzaraya Ali) kızdı. Hz. Fatıma:
“Niye kızıyorsun? Resulullah (s.a.v.) ashabına ihramdan çıkmalarına emir buyurdu, onlarda ihramdan çıktılar.” Dedi. (Bunun üzerine Hz. Ali’de) zevcesine: “Ben zaten Resulullah’ın niyetiyle ihrama girmiştim” dedi ve Hz. Peygamber’e uğradı. Resulullah (s.a.v.): “Sen ne yaptın?” diye sordu. Hz. Ali:
“Resulullah (s.a.v.)’in niyetiyle niyetlendim” deyince, Resulullah (s.a.v.): “Ben kurbanlık getirdim ve hacc-ı kır’ana niyet ettim,” diye açıklamada bulundu ve Hz. Ali (r.a.)’ye şu emri verdi. “Altmış yedi -veya altmış altı- deve kes, develerden otuz üç –veya otuzdört- tanesini kendin için ayır ve bu develerden her birinden bir parçada (benim için) ayır.”
(Ebu Davud, Menasık 24 (1797))
* * *
Sadaka İbnu Yesâr el-Mekki anlatıyor;
Saçları örülü Yemenli bir kimse ibn Ömer (r.a)’a gelip.
“Ey Ebû Abdurrahman, ben müstakil bir ümre yapmak üzere geldim” dedi.
Abdullah ibn Ömer (r.a.)’a “Ben seninle olsaydım da bana sormuş olsaydın, sana Hacc-ı Kıran yapmanı (Haccı ve Umreyi birleştirmeni) emrederdim.”dedi.Adam:“Bu zaten öyleydi (ancak kaçırdım).”dedi.
İbn Ömer (r.a.): “Başındaki saçlardan şu unsurları al (kes) ve kurban kes.”dedi. (orada bulunan) Iraklı bir kadın söze karıştı: “Kurbanı da neymiş, Ey Abdurrahman?”“Kurbanıdır” Kadın tekrar sordu: “Kurbanı nedir?” İbn Ömer (r.a.) şu cevabı verdi. “Sadece bir koyun bulabilseydim, onu kurban etmem bana oruç tutmamdan daha hoş gelir. ”
(Muvatta Hacc, 162 I 386-387)
* * *
İbn Abbas (r.a.)dan;
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:“Hacla ümrenin arasını birleştirin. Zira bunlar günahı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler. ”
(Nesaî, Menasık 6, V 115; İbn Mace 3 2886)
* * *
HACDA İŞTİRAT (ŞARTLI HAC)
Aişe (r.a.)’dan;
Resulullah (s.a.v.) Zübeyr’in kızı Dubâ’a’nın yanına girip şöyle dedi :
“Galiba hac yapmak istiyorsun?” “Vallahi kendimi rahatsız hissediyorum.” “Hacca git ve şart koşarak de ki: Allah’ım beni nerede hapsedersen orası (ihramdan çıkıp haccı bırakma) yerimdir.”
Bu kadın Mikdâd b. el-Esved’le evliydi.
(Buhari Nikah 15/2, VI 122-123; Müslim Hacc no: 104-105 (1207); Nesai Menasık 60/3, V 168)
* * *
İbn Abbas (r.a.)dan;
O (Aişe) şart koşmayı kabul etmeyen İbn Ömer’i idrak etti. İbn Ömer şöyle diyordu.
“Size Resulullah (s.a.v.)’in sünneti yetmiyor mu? Biriniz hacdan alıkonursa, Beyt’i tavaf eder, Safa ile Merve arasında sa’yeder. Sonra ihramdan çıkar, gelecek yıl, tekrar hacceder, Kurban keser, bulamazsa oruç tutar”.
(Müslim Hacc no: 106; Tirmizi no: 941; Nesai Menasık 60/2, V 168; Malik Hacc no: 100, 103)

HACCIN ÖNEMİ VE RESULULLAH(S.A.V.)’IN HACC İÇİN NİYET ETTİĞİ YERLER

Cabir (r.a.)dan;
Resulullah (s.a.v.) hacca gitmek istediğinde insanlara bunu ilan etti ve bir yerde toplandılar. (Zul-Huleyfe’nin Mekke tarafındaki tepesine ) Beydâ’ya vardıklarında hacca niyet edip ihrama girdi.
(Tirmizi no: 817)
* * *
Enes (r.a.)dan;
Resulullah (s.a.v.) öğle namazını Beyda’da kıldırdı. Sonra devesine binip Beydâ dağına çıktı ve orada öğleyi kıldırınca, hac ve umreye niyet edip ihrama girdi ve telbiye getirdi.
(Ebu Davud no: 1774; Nesai, Menasık 25, V 127)
* * *
Sa’d (r.a.)dan;
Resulullah (s.a.v.) Furî yolunu tuttuğu ve bineğine bindiği zaman niyet edip ihrama bürünürdü. Uhud yolunu tuttuğu ve Beydâ dağına çıktığı zaman niyet edip ihrama girerdi.
(Ebu Davud no: 1775)
* * *
İbn Ömer(r.a.)dan;
“İşte Beyda’nız ki bu hususta siz Resuluullah (s.a.v.)’i yalanlıyorsunuz. Hz. Peygamber (s.a.v.) ancak (Zûl-Huleyfe) mescidi(n)in yanında niyet edip ihrama girmiştir. ”
* * *
Benzer bir rivayette:
“O, (Resulullah) Şecere denilen yerde devesine bindiği zaman niyet edip ihrama girmiştir. ”
* * *
Benzer bir rivayette:
Resulullah (s.a.v.) ayağını üzengiye koyup devesinin üstünde doğrulduğunda, Zûl-Huleyfe’nin mescidi yanında niyet edip ihrama girerdi.
(Malik, Hacc no: 30; Buhari Hacc 20, II 145; Ebu Davud no: 1771; Tirmizi no: 818; Nesaimenasık 24/2, V 126; Müslim no: 23–24)
* * *
İbn Abbas (r.a) dan;
Resulullah (s.a.v) Mekke’ye girerken, Tenim’de ihram elbiselerini değiştirdi.
(Taberan-î el-Mu’cemu’l-Kebir; Mecma III 238)
* * *


Aişe (r.a) dan dedi ki
“Ebtah’a inip konaklamak sünnet değildir.Resulullah (s.a.v) orada, sırf orası yola çıkmaya pek elverişli olduğu için konaklamıştır.”
(Buharî hacc 147/1 II 196; Tirmizi no: 923; Müslim hacc no: 339; Ebu Davud no: 2008)

KUR’AN DA HACC İLE İLGİLİ AYETLER:

İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerek uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.Kendileri için bir takım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken), Allah’ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun. Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. Beyt-i Atik’i, tavaf etsinler.
(Hacc: 27–29)
* * *
Hani Rabbi, İbrahim’i bir takım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim’e), Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım” dedi. (İbrahim) “Ya soyumdan olanlar?” deyince (Allah) “Zalimler benim ahdime erişemez” dedi. Hani Evi (Kabe’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. “İbrahim’in makamını namaz yeri edinin”, İbrahim ve İsmail’e de, “Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin” diye ahid verdik. Hani İbrahim Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından, Allah’a ve ahiret gününe inananları, ürünlerle rızıklandır” demişti de: (Allah sadece inananları değil) inkar edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım, ne kötü bir dönüştür o” demiştir. İbrahim İsmail’le birlikte Evin (Kâbe’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti) “Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, sen işiten ve bilensin.”
(Bakara: 124–127)
* * *
Şüphesiz, “Safa ile Merve” Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Kâ’be’yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır) Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.
(Bakara:158)
* * *
Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban (ı gönderin) Kurban yerine varıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. Kim hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, hacc da üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar –tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar (Mekke ve çevresinde oturmayanlar) içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah muhakkak cezası pek çetin olandır.
Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine getirir)se, (bilsin ki) hacc da kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup sakının.
Rabbinizden bir fazl istemenizde, size sakınca yoktur. Arafattan hep birlikte indiğinizde, Allah’ı Meş’ar-ı Haram’da anın. O, sizi nasıl doğru yola yöneltip ilettiyse, siz de onu anın, gerçek şu ki, siz bundan evvel yolu şaşıranlardandınız.
Sonra insanların (topluca) akın ettiği yerden sizde akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
(Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah’ı anın, insanlardan öylesi vardır ki: “Rabbimiz, bize dünyada ver” der; (böylelerinin) ahrette nasibi yoktur.
(Bakara: 196-200)
* * *
Sayılı günlerde Allah’ı anın. İki günde (minadan dönmek için ) elini çabuk tutana günah yoktur. Geri kalana da günah yoktur. (Bu) sakınan için(dir) Allah’tan korkup-sakınan ve gerçekten bilin ki, siz ona döndürülüp-toplanacaksınız.
(Bakara: 203)
* * *
Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir.Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.
(Al-i İmran: 97)
* * *
Ey iman edenler, akitleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymaksızın ve size okunacaklar dışta tutulmak üzere, hayvanlar size helal kılındı. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir. (Maide 1)
* * *
Ey iman edenler, Allah’ın şiarlarına haram olan aya, Kurbanlık hayvanlara, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyti Harama gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz, sizi Mescid-i Haramdan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın, sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup sakının.Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
(Maide: 2)
* * *
Ve büyük Hacc(Hacc-ı Ekber) günü, Allah’tan ve Resülünden insanlara bir duyuru: Kesin olarak Allah, müşriklerden uzaktır, Onun Resülü de…Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır, yok eğer yüz çevirirseniz bilin ki, Allah’ı elbette aciz bırakacak değilsiniz, inkar edenleri acı bir azabla müjdele…
(Tevbe: 3)
* * *
Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram-ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız?(Bunlar) Allah katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
(Tevbe: 19)

HACC’LA İLGİLİ BAZI TANIMLAR

HACC: Gitmek, yönelmek, ziyaret etmek, (kendisine Hacc farz olan kişinin hacc aylarında Şevval, zilkade ve zilhiccenin belirli günlerde ihrama girerek, Arafat’ta Vakfeye durmak ve Kâbe’yi tavaf etmek)
* * *
HACCI EKBER : Farz olan hac’dır.
* * *
HACCI ASGAR : Umre demektir.
* * *
HACCI İFRAD: Umreye niyet etmeksizin, yalnız başına yapılan farz hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilmiş olur. Bunu yapana “müfri” denir.
* * *
HACCI TEMETTU: Hacc mevsiminde evvala umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra; aynı zamanda (mevsimde) daha eve dönülmeden, tekrar ihrama girilerek, hacc görevini yerine getirmketir.
Bunu yapan kimseye “mütemetti” denir.
* * *
HACCI KIRAN: Hacc aylarından önce ve hacc aylarında hacc ile umrenin ikisi için birden ihrama girilip umre yapıldıktan sonra, hacc görevini yerine getirmektir. Bunu yapan kimseye “Karin” denir.
* * *
KA’BE: Bütün müminlerin ibadet esnasında yöneldikleri merkez. Küp şeklinde olduğu için Kâ’be denir. Mescid-i Haram’ın ortasında, ortalama 15 metre yüksekliğinde, 12 metre uzunluğunda ve 11 metre genişliğinde taştan yapılmış, dört köşe olan, Allah’ın namazda kendisine yönelmeyi farz kıldığı mukaddes yapıdır. Yaklaşık 1,5 m genişliğindeki temeller üzerine inşa edilen Kabe’nin dıştan dışa 10,70 x 12 m ölçüsünde ve 15 m yüksekliğinde olan duvarlar 1,25 m kalınlığında olup, dış yüzlerinde Mekke’nin çevresindeki dağlardan getirilen bazalt parçalarından oluşan değişik boyutlarda 1614 adet taş yer alır. Değişik zamanlarda yapılan inşa ve tamiratlar esnasında bu taşalar hiç bir zaman kullanılamaz hale gelmeden değiştirilmemiş ve taşlar numaralandırılarak tekrar eski yerlerine konmuştur. Taban mermer döşeli, duvarlar 12 m. Yüksekliğe kadar mermer kaplamalıdır. Tabanın ortasında, Abdullah bin Zübeyr zamanından kalma güney-kuzey yönünde dizilmiş üç sutun direk vardır. Tavan ve duvarlar, yukarıdan aşağıya (mermer kaplamalara ) kadar inen çepeçevre kırmızı atlastan yapılmış bir perde ile örtülüdür. Tavan ve dam arasında 1,33 m. Yüksekliğinde bir açıklık vardır. Kabe’nin içerisine girilince merdiven sağ tarafında bulunur. Kabe’nin üzerine çıkılan bu kırksekiz basamak ve sekiz sahanlığı bulunan merdiven dörtgen bir şekildedir. Beytullah’ın iç zeminine döşenen mermerler otuzaltı adet olup, beyaz, kırmızı ve yeşilden müteşekkildir. Bunlardan dört adedi yeşil olup, Kabe’nin iki duvarı ile direkler arasındadır. Kabe kapısının eşiğine döşenmiş yeşil ve kırmızı renkte iki edet mermer daha bulunmaktadır.
* * *
KA’BE’nin isimleri: Beytullah( Allah’ın evi), Beyt’ül-Atik(en eski ev), Hâtıme, Bâsse, Beyt’ül-Haram, Kadis, Nazır, Karye-i Kadime, Beytü’l-ma’mur(mamur ev), Beytü’l-muharrem’dir.
* * *
MİKÂT: Bir iş için tayin edilen zaman veya yer (Mekke-i Mükerreme yolu üzerinde, hacıların ihrama girdikleri yer. Hacc zamanını beklemek üzere Mekke-i Mükerremede kalan kimseye de mikati denir.
* * *
AFAK: Harem bölgesinin sonunda olan kişilere denilmektedir. (Hacc ve Umreye mikat sınırları dışında gelmiş olanlar)
* * *
ZU’L-HULEYFE: Resulullah (s.a.v.) Veda haccını yaparken ihrama girdiği yerdir.
* * *
İHRAM: Hacıların örtündükleri dikişsiz elbise.
Terim anlamında İhram: Mübah olan şeylerden bazılarını nefsine menetmek ve onlardan sakınmaktır.
* * *
İHRAM ELBİSELERİ : İzar ve rida denilen iki parçadan oluşur.
* * *
İZAR: Göğüsten aşağı örten elbise (alt peştemal)
* * *
RİDA: Belden yukarıyı örten. (üst peştamal)
* * *
MENASIK: Mensek’in çoğuludur. * * *
MENASIK: İbadet yeri, ibadet yapılış şekli
* * *
MENASIK-ÜL HACC: Hacı olmak için, Mekke-i Mükerreme’ye gidenlerin, Kâbe’yi ziyaret etme, Arafatta vakfeye durma, kurban kesme, ihram giyme, muayyen bir yerden bir yere kadar yürüme gibi yapılan ibadet rükunlarıdır.
* * *
TELBİYE: “Lebbeyk” demek,icabet etmektir:
* * *
TELBİYENİN SÖYLENİŞ ŞEKLİ: Lebbeyk, Allahûmme Lebbeyk Lebbeyke Lâ Şerike Leke Lebbeyk, İnnel-Hamde Ve’n-nimete Leke ve’l-mülk Lâ Şerike Lek, (= Rabbım, davetine sözüm ve özümle tekrar tekrar icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim, senin davetine icabet, boynumun borcudur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Rabbim her şeyimle sana yöneldim. Hamd senin, nimet senin, mülk de senindir. Bütün bunlarda da, senin eşin ve benzer(ortağ)ın yoktur.
* * *
TEHLİL: İslamiyetin tevhid akidesini bildiren, Lâ ilahe illallah sözünü tekrar etmektir.
TEHLİL: Lâ ilâhe illallahu vahdehü lâ şerikeleh, Lehül mülkü velehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadir (Allah’tan başka ilah yoktur, tektir, eşi ve ortağı yoktur. Mülk onun, hamd O’nundur, O, her şeye kadirdir.)
* * *
TAHMİD: Hamdetmek, mehdetmek, övmek, “Elhamdulillah” manasını ifade etmek (Allah’a hamd etmek)
* * *
TEKBİR: “Allâh’u Ekber” demek (Allah’ı her hususta en büyük, en yüksek olduğunu ifade etmek)
TEKBİR: Allah’u Ekber, Allah’u Ekber, Lâ İlahe illallahu vallahu ekber, Allah’u ekber ve lillahil hamd. ( Allah büyüktür, Allah büyüktür. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah büyüktür. Allah büyüktür. Hamd O’nadır.)
* * *
METAF: Dönme yeri (yedi defa dönülen alan), Tavaf edilecek yer
* * *
İSTİLAM: Selam vermeyi isteme(selamlama), (Kâbe’yi tavaf esnasında, Hacer-ül Esvede el sürmek veya öpmek ya da el sürmese de, el işareti ile öper gibi yapmak, okşamak)
* * *
RUKN-İ YEMANİ: Kâbe’nin Yemen tarafına düşen köşesi
* * *
IZTIBA: Vücudun üst kısmını örten ve ridâ denilen örtünün, ihram peştemalının üstü, bir ucunu sağ koltuk altımızdan geçirip sol omuz üzerine atarak yani sağ kol ve omuzun açık olmasına ıztıba denir.
* * *
REMEL: Tavafın ilk üç şavtında erkeklerin kısa adımlarla, hızlıca ve omuzları silkerek hızlı yürümelerine remel denir.
* * *
MÜTEZİM(el-MÜLTEZEM): Hacerü’l-Esved ile kâbe kapısı arasına denir.
* * *
HICR: Mescidi Haram’ın içerisinde yer alan, (Beyaz mermerden) yarım daire şeklinde bir duvarla çevrilmiş ve biri Rukn-i Iraki, diğeri ise Ruknî Şamî ismiyle iki giriş yeri olan yerdir.
* * *
TEŞRİK TEKBİRLERİ: Zilhiccenin dokuzuncu günü, yani kurban bayramının arefe günü, sabah namazından başlayarak, bayramın dördüncü günü, ikindi namazına kadar olan, her farz namazın selamından sonra alınan tekbirler.
* * *
TAVAF: Ziyaret etmek, ziyaret maksadıyla etrafında dolaşmak. Kâbe-i Muazzama’nın çevresinde yedi kez dolaşmaktır.
* * *
ŞAVT : Tavaf’a Hacer’il Esved’in bulunduğu köşeden başlayıp, dolaşarak, tekrar Hacer-il Esved’e gelindiğinde, bir seferki dönmeye “Şavt” denir.Tavaf’ın tamamlanabilmesi için yedi şavt’ın yapılması gerekir.

ZEKÂT VERMEYENLERİN HALİ

Cabir (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Define sahibi definenin hakkını (zekâtını) vermezse, kıyamet gününde define dazlak başlı bir ejderha olacak ağzını açacak onu kovalayacaktır. Ona yaklaştığı zaman ondan kaçacak, ejderha ise arkasından şöyle seslenecek: ‘Gel, sakladığın defineni al, benim ona ihtiyacım yoktur.’ Ondan kurtuluş olmadığını anlayınca, elini onun ağzına sokacaktır. Ejderha ise, onun elini hurma hasırını parçalar gibi parçalayacaktır.”
(Müslim, Zekât no: 27,28 s. 684,5)
* * *
ZEKÂT VERİLMEYEN MAL, KIYAMETTE ATEŞ OLARAK GELECEK
Amr ibn Şuayb (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v)’e bir kadın, beraberinde bir kız olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı. “Bunların zekâtını verdin mi?” diye sordu. Kadın: “Hayır,” diye cevap verdi. Resulullah (s.a.v): “Kıyamet günü Allah’ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnun eder mi?” dedi. Bunun üzerine kadın, bilezikleri derhal çıkarıp Resulullah (s.a.v)’in önüne bıraktı ve: “Bunlar Allah ve Resulüne aittir” dedi.
(Ebu Davud, Zekat, 3 [1563]; Nesai, Zekat, 19, V, 38; Tirmizi, Zekat, 12)
* * *
ZEKAT VERİLMEYEN MALIN VEBALİ
Aişe (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) yanıma girdi. Elimde kaşı olmayan iki büyük gümüş yüzüğü görünce sordu:
“Bu nedir, ey Aişe?”
Ey Allah’ın Resulü, senin için süsleneyim diye bunları yaptım (taktım).
“Bunların zekâtını veriyor musun?”
Hayır (veya bunun gibi Allah’ın dilediği bir şey söyledim)
(Resululah’a dedik ki)
“Bunlar(in vebali) ateş olarak sana yeter.”
(Ebu Davud no: 1565)
* * *
NAMAZ KILIPTA ZEKÂT VERMEYENLERLE SAVAŞILIR
Ebu Hureyre (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) vefat edip, Ebu Bekr halife olduğu zaman, Araplardan inkar edip kafir olanlar oldu. Ömer dedi ki:
“Bu insanlarla nasıl savaşırsın?”
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar, La ilahe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emr olundum. Kim La ilahe illallah derse, canını ve malını benden korumuş olur. Ancak hak ederse başka. (gizli günahlarının) hesapları Allah’a aittir.” Bunun üzerine Ebu Bekr şu cevabı verdi:
“ Vallahi namazla zekât arasını ayıranlara karşı mutlaka savaşırım; çünkü zekât malın hakkıdır. Vallahi Resulullah (s.a.v) zamanında ona zekât olarak vermiş oldukları dişi keçiyi bana (zekât) olarak vermemeye yeltenirlerse, bu zekâta engel olmak suçundan dolayı onlarla savaşırım.”
Sonradan Ömer dedi ki:
“Vallahi onlarla savaşılması hususundaki hüküm Allah’ın Ebu Bekr’in gönlünü açmasından dolayıdır. Ben bu sayede onlarla savaşmanın hak olduğunu öğrendim.”
(Muvatta, Zekat, 30, I, 269; Tirmizi, İman, 1 [2610]; Buhari, Zekat, 1/6, II, 109, Zekat, 40, II, 124,125, VIII, 50,51, İtisam, 2/9, VIII, 149,150; Müslim, İman no: 32; Ebu davud no: 1556–7; Nesai, Zekat, 3, V, 14,15, Cihad, 1/7–9, VI, 5–7)
* * *

ZEKÂT KİMLERE VERİLMEZ?

Ebu Said (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Zengine sadaka helal değildir; ancak Allah yolunda (savaşa çıkmış) olursa veya yolcu olursa veya fakir komşuya sadaka verilir, o da sana hediye eder veya seni davet ederse müstesna.”
(Ebu Davud no: 1637)
* * *
Ebu Hureyre (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Ne zengin ne de sağlıklı ve güçlü kimse zekât alamaz.”
(Ahmed b. Hanbel, II, 389,377; Nesai, Zekât, 90/2, V, 99; İbnul Carud s. 186; İbn Hibban no: 3279; Darekutni, II, 118; Beyhaki, VII, 14)
* * *
Zeyd b. Eslem (r.a)’dan:
Hz. Ömer süt içti. Hoşuna gidince sordu:
“Bu süt nereden?” Ona:
“Zekât hayvanlarından sağılan sütten” denilince, elini ağzına sokup içtiği sütü çıkardı.
(Malik, 606 & Cem’ul Feva’id, III, 2763)
* * *
Ebu Hureyre (r.a)’dan:
Hasan ibn Ali (r.a) zekât hurmasından (sadece) bir tanesini alıp hemen ağzına attı.
Resulullah (s.a.v) “Hişt hişt, at onu! Biliyor musun biz zekât yemiyoruz.” (veya zekât bize helal değildir) diye müdahale etti.
(Buhari, Zekât, 57,60, Cihad, 188 & Müslim, Zekât, 161 [1069] )
* * *
Abdullah ibn Amr ibn As (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Sadaka, ne zengine ne de sakatlığı olmayan güçlüye helal değildir.”
(Tirmizi, Zekât, 23 [652]; Ebu Davud, Zekât, 25 [1634]; Nesai, Zekât, 90, V, 99; İbn Mace, Zekât, 26 [1839] )
* * *
Ata ibn Yesar merhum anlatıyor:
Resulullah (s.a.v) buyurdular ki:
- “Allah yolunda savaşa çıkan,
- Sadakayı toplamak için çıkan,
- Borçlanan,
- Sadaka malını kendi parasıyla satın alan,
- Komşusu fakir olan kimse.
Şöyle ki, bu fakire sadaka verilir, oda bundan zengin komşusuna hediye de bulunur.”
(Muvatta, Zekât, 29, I, 268; Ebu Davud, Zekât, 22 [1635–6]; İbn Mace, Zekât, 27 [1841] )
* * *
Ümmü Atiye (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) Aişe’nin yanına girip: “Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sordu.
“Hayır, ancak kendisine zekât olarak gönderilen koyundan Nüseybe (Ümmü Atiyye’nin) gönderdiği biraz et vardır.” dedi. Şöyle buyurdu:
“Getir onu, o koyun yerini bulmuştur.” (ona zekât olarak verilenden, bize hediye ettiği artık zekât olmaktan çıkmıştır)
(Buhari, Zekât, 31, II, 121, 62/1, II, 135, Hibe, 7/5, III, 131 & Müslim, Zekât no: 174)
* * *
Aişe (r.a)’dan:
(Aişe’nin cariyesi) Berire’ye sadaka olarak bir et verildi. Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“O, ona sadakadır, bize ise hediyedir.”
(Buhari, Nikâh, 18, VI, 124, Faraid, 19, VIV, 9; Müslim, Zekât no: 173/2; Malik, Talat no: 25)

ZEKÂT KİMLERE VERİLİR?

“Sadakalar (zekât) ancak fakirlere, yoksullara, onu toplamakla görevlendirilenlere, kalpleri (iman ve İslam’a) ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda (olanlar) ve yolda kalmış(lar) içindir, Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
(Tevbe: 60)
* * *
Ziyad İbnul-Haris es-Suda-i (r.a) anlatıyor:
Resulullah (s.a.v)’e gelip biat ettim. O sırada bir adam gelerek: “Bana sadakadan ver.” dedi.
Resulullah (s.a.v) adama:
“Allah sadakalar hususunda, ne herhangi bir peygambere ne de herhangi bir başkasına hüküm verme yetkisi tanımadı. Hükmü bizzat kendisi verdi ve sadakaları sekiz hisseye ayırdı. Eğer sen bunlardan birine girersen senin hakkını derhal sana veririm.” buyurdu.
(Ebu Davud, Zekât, 23 [1630] )
* * *
Kays bin Ubade (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) bize fitre sadakasını zekât ayeti nazil olmadan önce emretmiştir. Zekât emri geldikten sonra onu vermemizi bize ne emretti ne de yasakladı. Ama biz yine veriyorduk.
(Nesai, Zekât, 35/2, V, 49 & İbn Mace no: 1828)
* * *
İmran bin Husayn’ın azatlısı, İbrahim bin Ata’dan o da babasından:
Ziyad veya bir kısım emirler, İmran bin Husayn’ı zekât toplamaya gönderdi. Zenginlerden zekâtı alıp, (o yörenin) fakirlerine dağıttı. Döndüğünde İmran’a sordu:
“Mal nerede?”
“Sen beni mal için mi gönderdin? Biz onu Resulullah (s.a.v)’in zamanında aldığımız yerden aldık. Yine onun zamanında verdiğimiz yerlere dağıttık.”
(Ebu Davud no: 1625)

ZEKÂT NASIL ALINIR VERİLİR (ZEKAT MALLARINDAKİ ÖLÇÜLER)

Muaz (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) onu, Yemen’e gönderdiğinde şöyle buyurmuştur:
“(Zekâtı) Daneden dane, koyundan koyun, deveden deve, sığırdan sığır olarak al.”
(Ebu Davud no: 1599 & İbn Mace, 1814)
* * *
İbn Ömer (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Yağmurun ve kuyuların suladığı arazilerinden çıkan mahsullerde onda bir, sulama usulüyle (kovalarla) elde edilen ürünlerde ise onda birin yarısı (yirmide bir) vardır.”
(Buhari, Zekât, 55, II, 133; Ebu Davud no: 1596; Tirmizi no: 640; Nesai, Zekât, 25/1, V, 41; İbn Mace no: 1817)
* * *
Sehl b. Ebi Hamse (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“(Ağaç üzerinde mahsulde) Takdir ettiğiniz zaman ürünü toplayın; ancak üçte birini bırakın. (Takdire dâhil etmeyin) Üçte birini bırakmazsanız bari dörtte birini bırakın.”
(Ebu Davud no: 1605 & Tirmizi no: 643)
* * *
Muaz (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) beni Yemen’e gönderdiğinde, sığırın sayısı otuza ulaşmadıkça zekât olarak hiçbir şey almamamı emretti. Otuza ulaştığında kırka kadar iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı alman lazım gelir. Kırka ulaşınca bir musinne (üç yaşında bir dişi buzağı) gerekir.”
(Ebu Davud, Zekât, 4 no: 1576–9; Nesai, Zekât, 8/4, V, 25,26; Tirmizi no: 623, Zekât, 5 [623] )
* * *
Ebu Hureyre (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Ne atta, ne de kölede zekât yoktur; ancak kölenin fitresi verilir.”
(Buhari, Zekât, 45,46, II, 127; Tirmizi no: 628; Ebu Davud no: 1594,1595; Müslim, Zekât, 8–10; Ahmed b. Hanbel, II, 279,469,432,470,474; Darimi, I, 384; Malik, Zekât no: 37; Tayalisi no: 2577–8; Nesai, Zekât, 16, V, 35, Zekât, 17, V, 36; İbn Mace no: 1812; İbn Huzeyme no: 2286,2288,2396; Tahavi, II, 29; İbn Hibban no: 3260–1; Beyhaki, IV, 117,160)
* * *
Cabir (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Nehir ve yağmur sularının suladığı şeylerden (zekât olarak) öşür (onda bir) alınır. Hayvanla sulananlardan öşrün yarısı (yirmide bir) zekât alınır.”
(Müslim, Zekât, 7 [981]; Nesai, Zekât, 25, V, 42; Ebu Davud, Zekât, 11 [1597] )

ZEKÂTI VEREN İMANIN TADINI ALIR

ZEKÂTI VEREN İMANIN TADINI ALIR
Abdullah b. Muaviye (r.a)’dan,
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
Üç şey vardır ki, kim onları yaparsa imanın tadını, lezzetini almış olur, bunlar:
- Sadece Allah’a kulluk etmek, Allah’tan başka ilah olmadığını bilmek.
- Her yıl gönül hoşluğu ile zekât vermek. Zekâtı; yaşlı, uyuzlu, hasta, değersiz hayvanlardan değil, mallarının orta hallisinden vermek çünkü: Allah zekâtınızı, ne iyisinden vermenizi emretmiştir ne de kötüsünden vermenize razı olmuştur.
- Nefsini tertemiz kılmak. Bir sahabe: “Nefsi tezkiye etmek nasıldır?” diye sordu. Resulullah (s.a.v) “Kişi nerede olursa olsun, Allah’ın kendisi ile beraber olduğunu bilmesidir” buyurdu.
(Ebu Davud, Zekat, 5 & Mu’cemu’s-Sagır, II, 391)
* * *

MÜSLÜMAN MUTLAKA ZEKÂT VERİR

MÜSLÜMAN MUTLAKA ZEKÂT VERİR
Osman b. Ebi’l As (r.a)’dan:
Sakif delegesi, Allah’ın Resulüne geldiklerinde kalpleri daha iyi yumuşasın ve etkili olsun diye onları mescidde ağırlardı. Savaş için askere çağrılmamayı, (zekât toplarken) öşür vermemeyi ve namaz kılmamayı şart koştular. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): “Sizden (belli bir süre) cihad için askere çağrılmasın, öşürde alınmasın; fakat içinde rükû bulunmayan (namazsız) bir dinde hayır yoktur.” buyurdu.
(Ebu Davud no: 3026)
* * *
Benzer bir rivayette: Cabir’e Sakif’in biat durumunu sordum. “Onlar biat ettiklerinde, zekat vermemeyi ve Cihad etmemeyi de şart koştular.” Cabir daha sonra, Resulullah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu söyledi:
“Onlar Müslüman oldukları takdirde zekâtta verecekler, harbede gidecekler.”
(Ebu Davud no: 3025)
* * *

ZEKÂTIN ÖNEMİ

ZEKÂTIN ÖNEMİ
Resulullah (s.a.v) Muaz’ı Yemen’e gönderdiği zaman, ona şöyle buyurdu:
“Sen ehli kitap olan bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah’a ibadettir. Onu bilip anladıklarında onlara, Allah’ın onlara gece ve gündüz beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını bildir. Bunu kabul edip uygulamaya başladıklarında, Allah’ın onlara mallarında zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek olan zekâtı farz kıldığını bildir. Zekât alırken halkın nazarında kıymetli olan mallarından sakın mazlumun bedduasından da kaçın; çünkü onun bedduası ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.”
(Ahmed b. Hanbel, I, 233; Darimi, I, 379–3; Buhari, Zekât, 1, II, 108, Zekât, 41, II, 125, Zekât, 63, II, 136, Mazalim, 9, III, 9, Magazi, 6, V, 109, Tevhid, 1, VIII, 164; Müslim, İman, 30–31; Ebu Davud no: 1584; Tirmizi no: 625,2014; Nesai, Zekât, 46, V, 55; İbn Mace no: 1783; İbn Huzeyme no: 2275,2346; Taberani no: 12207; İbn Hibban no: 156,2410,5058; Darekutni, II, 135–6; Beyhaki, IV, 96,101,VI, 93,VII, 2,7)
* * *
Semüre b. Cündeb (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Namazı dosdoğru kılın. Zekât verin, haccedin. Umre yapın, doğru ve dürüst olun ki, Allah da işlerinizi istikamet üzere devam ettirsin.”
(Camiü’l-Evsat, III, 33 [2055] )
* * *

ZEKÂTLA İLGİLİ BAZI AYETLER

“Namazı kılın ve zekâtı verin, peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.”
(Nur: 56)
* * *
“Bize dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz sana yöneldik. De ki: ‘Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır, onu korkup sakınanlara, zekâtı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım.”
(Araf: 156)
* * *
“Artık sizi, alevleri kabardıkça kabaran bir ateşle uyardım, ona ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz ki o, yalanlamış ve yüz çevirmişti. Sakınan ise ondan uzak tutulacaktır. Ki o, malını vererek temizlenip arınır.”
(Leyl; 14-18)
* * *
“Ona İshak’ı armağan ettik, üstüne de Yakup’u; her birini salihler kıldık ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.”
(Enbiya; 72,73)
* * *
“Kendilerine: ‘Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin’ denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi –hatta daha şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve ‘Rabbimiz ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?’ dediler. Deki:
‘Dünyanın metaı azdır, ahiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar bile haksızlığa uğramayacaksınız.”
(Nisa: 77)
* * *
“Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp bitince müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip tutun. Eğer tövbe edip namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”
(Tevbe: 5)
* * *
“Eğer onlar tövbe edip namazı kılarlarsa ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.”
(Tevbe: 11)
* * *
“…Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar, onlara acı bir azabı müjdele.”
(Tevbe: 34)
* * *
“Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak, ‘İşte bu, kendiniz için yığıp sakladıklarınızdır. Yığıp sakladıklarınızı tadın.’ (denilecek)”
(Tevbe: 35)
* * *
“De ki: Ben ancak benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Öyleyse, ona yönelin ve ondan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin ki onlar zekat vermeyenler ve ahireti inkâr edenlerdir.”
(Fussilet; 6,7)
* * *
“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte namaz kılanların vay haline ki onlar namazlarında yanılgıdadırlar. Gösteriş yapmaktadırlar ve ufacık bir yardımı (veya zekâtı) da engellemektedirler.”
(Maun Suresi)
* * *
“İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekâtı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır.”
(Bakara: 277)
* * *
“Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı dosdoğru kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar, işte bunlar biz bunlara büyük bir mükâfat vereceğiz.”
(Nisa: 162)
* * *
“…ve Allah onlara: gerçekten ben sizinle beraberim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, elçilerimize inanır, onları savunup desteklerseniz ve Allah’a güzel bir borç verirseniz şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım…”
(Maide: 12)
* * *
“Mü’minler gerçekten felah bulmuştur. Onlar namazlarında huşu içinde olanlardır. Onlar tümüyle boş şeylerden yüz çevirenlerdir. Onlar, zekâta ilişkin (görevlerini) yerine getirenlerdir.”
(Mü’minin; 1-4)
* * *

CUM’A NAMAZI İLE İLGİLİ AYETLER

Ey iman edenler Cuma günü namaz için çağrıda bulunulduğu vakit, Allah’ın zikrine koşun ve alış verişi bırakın, Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
Artık o, namaz kılındı mı yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan arayın ve Allah’ı çok hatırlayın. Ta ki umduğunuzu elde edesiniz.
Onlar bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman seni ayakta bırakıp ona doğru yöneldiler. De ki: “Allah’ın yanındaki eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.”
(Cum’a : 9–11)
* * *

NAMAZI OLMAYAN BİR DİNDE HAYIR YOKTUR

Osman b. Ebi’l As (r.a)’dan:
Sakif delegesi, Allah’ın Resulüne geldiklerinde kalpleri daha iyi yumuşasın ve etkili olsun diye onları mescidde ağırlardı. Savaş için askere çağrılmamayı, (zekât toplarken) öşür vermemeyi ve namaz kılmamayı şart koştular. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): “Sizden (belli bir süre) cihad için askere çağrılmasın, öşürde alınmasın; fakat içinde rükû bulunmayan (namazsız) bir dinde hayır yoktur” buyurdu.
(Ebu Davud no: 3026)
* * *

NAMAZ KILMAYANLARIN DURUMU

ALLAH’IN KORUMASI KALKMIŞTIR
Ebu’d Derda (r.a)’dan:
Dostum Muhammed (s.a.v) bana şöyle tavsiye etti:
“Parça parça kesilsen de, yıkılsan da, Allah’a ortak koşma ve farz olan namazı (kesinlikle) bilerek terk etme, kim ki farz olan namazı bilerek terk ederse o kimseden Allah’ın koruması kalkmıştır.”
(İbn Mace, 4034; Ahmed b. Hanbel, V, 238, VI, 461; Taberani, Mucemul-Kebir de)
* * *
NAMAZI OLMAYANIN İMANI YOKTUR
Ebu’d Derda (r.a)’dan şöyle dedi:
“Namazı olmayanın imanı da yoktur”
(Usulü-Sünne, 1536, Şeyh el-Bani Tergib sahihinde 574)
* * *


CENNETİN ANAHTARI NAMAZDIR
Cabir b. Abdullah (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı ise abdesttir.”
(Taberani, el-Mucemul-Evsat, V, 186 [4361] )
* * *
SECDE ETMEYENLERE ATEŞ VARDIR
Ebu Hureyre (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Âdemoğlu secde ayetini okuyup secde ettiği zaman şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der:
‘Helak oldum. Âdemoğlu secde etmekle emrolundu da secde etti ve cennet onun oldu. Hâlbuki bende secdeyle emrolunmuştum; fakat ben secde etmekten yüz çevirdim. Artık ateş benim içindir.”
(Müslim, 81)
* * *
NAMAZI OLMAYANIN DİNİ YOKTUR
İbn Ömer (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Namazı olmayanın dini yoktur.”
(Taberani, Mucemu’s-Sagır, 60)
* * *
Abdullah ibni Amr (r.a) şöyle dedi:
“Namazı terk edenin dini yoktur.”
(Buhari, Tarihu’l-Kebir, 7/95)
* * *
NAMAZ KILMAYANLARIN MİSALİ
Abdullah ibn Amr ibn As (r.a)’dan:
Bir gün Resulullah (s.a.v) namazdan konuştu. Şöyle buyurdular:
“Her kim şu beş vakit namazı eksiksiz kılarsa namazı kıyamet gününde ona bir aydınlık hakkında delil ve kurtuluş olur. Her kim de bu beş vakit namazı gereği gibi kılmazsa, kıyamette
Karun'la (her kim malının meşguliyeti ile namaz kılmazsa Karun'la)
Haman'la (makam ve mevki sebebi ile kılmazsa Haman'la)
Firavun’la (mülkünün meşguliyeti ile kılmazsa Firavun’la)
Ubey ibn-i Halefle (ticaretinin meşguliyetiyle kılmazsa Ubey ibn-i Halefle) birliktedir.”
(Darimi, II, 301; Mecma, I, 292; İbn Hibban, 1448; Ahmed b. Hanbel, II, 169)
* * *

NAMAZI TERK EDENİN İSLAMDAN NASİBİ YOKTUR
Ömer ibn-i Hattab (r.a) şöyle demiştir:
“Namazı terk edenin İslamdan nasibi yoktur.”
(Malik, I, 40; Darekutni, II, 52; Abdurrezzak, 5010)
* * *


NAMAZ KILMAYAN MÜSLÜMAN (TESLİM OLAN) DEĞİLDİR
Mihcan (r.a)’dan:
Bir gün Resulullah (s.a.v) ile birlikte bir mecliste iken namaz için ezan okundu. Resulullah (s.a.v) cemaate namaz kıldırdıktan sonra bakar ki Mihcan (r.a) aynı yerinde duruyor. Resulullah (s.a.v) Mihcan’a yönelerek:
“Senin cemaatle namaz kılmana engel nedir? Yoksa sen Müslüman biri değil misin?”
Mihcan (r.a): “Ya Resulullah (s.a.v) ben Müslüman birisiyim; fakat ben bu namazı evimde kılmıştım.” dedi. Resulullah (s.a.v) de: “Namazı evde kılmış olsan bile, cemaatle tekrar namaz kıl” buyurdu.
(Ahmed b. Hanbel, IV, 34; Malik, I, 32; İbn Hibban, IV, 33; Hâkim, I, 44)
* * *
BİLEREK (KASITLI) NAMAZI TERKEDENİN AMELLERİ BOŞA GİDER
Ebu’d Derda (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Her kim ki bilerek namazı terk ederse bütün amelleri boşa gider.”
(Ahmed b. Hanbel)
* * *
KİŞİ İLE ŞİRK ARASINI AYIRAN NAMAZDIR
Cabir (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kişiyle şirk arasında namazın terki vardır.”
(Tirmizi, İman, 9; Taberani, M.es-Sagır, II, 14; Müslim, İman, 34; İbn Hibban no: 1451; Ebu (Davud, Sünnet, 10–15; İbn Mace, 1078)
* * *

NAMAZI TERKEDEN ŞİRKE DÜŞMÜŞTÜR
Enes ibnu Malik (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kulla şirk arasında sadece namazın terki vardır. Onu terk etti mi şirke düşmüş olur.”
(şirk koşmuş olur)
(Kutub-i Sitte, Cild, 17 s. 48, İbn Mace 1080; Müslim, es-sahih iman 297; Muhammed İbn Nasr Kitabu’s-salat 897)
* * *

KÜFÜR İLE İMAN ARASINI AYIRAN NAMAZDIR
Resulullah (s.a.v)’in azatlısı Sevban (r.a)’dan:
Ben Resulullah (s.a.v)’dan işittim. Buyurdu ki:
“Kul ile küfür ve iman arasında namaz vardır, namazı terk etti mi şüphesiz şirk koşmuştur.”
* * *

Ebu Sufyan (r.a)’dan:
Dedi ki, Cabir şöyle diyordu: Ben Resulullah (s.a.v)’in şöyle söylediğini işittim. “Muhakkak ki kişi ile şirk ve küfür arasındaki şey sadece namazdır.”
(Müslim, 82, İbn Mace, 1078; Ebu Davud, 4678; Tirmizi, 2619; Nesai, 465; İbn Mace, 1078)
* * *
NAMAZI TERKEDENE ALLAH GAZAB EDER
İbn Abbas (r.a)’dan:
Gözüm hastalanınca bana dediler ki: “Birkaç gün namazı terk et de gözünü tedavi edelim”
(İbn Abbas): Hayır, Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kim namazı terk ederse, Allah’a kavuştuğu zaman, onu kendisine gazab etmiş olarak bulur” diye cevap verdi.
(Bezzar no: 343& Mecma, I, 295)
* * *
MÜSLÜMAN OLAN KİŞİYE İLK ÖĞRETİLEN AMEL NAMAZDIR
Ebu Malik el-Eşcai, babasından:
Resulullah (s.a.v)’in müslüman olan kişiye ilk öğrettiği şey namaz olurdu, ya da ilk önce namazı öğretirdi.
(Taberani, Mucemul-Kebirde, Mecma, I, 293)
* * *

VAKTİNDE KILINAN NAMAZ, ALLAH’IN EN ÇOK SEVDİĞİ AMELDİR

VAKTİNDE KILINAN NAMAZ, ALLAH’IN EN ÇOK SEVDİĞİ AMELDİR
İbn Mesud (r.a)’dan:
Allah Resulü (s.a.v)’e:
Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir? Diye sordum. Şöyle buyurdu:
“Vaktinde kılınan namaz.”
Sonra hangisi?
“Ana-babaya iyilik yapmak.”
Sonra hangisi?
“Allah yolunda savaşmak.” buyurdu.
(İbn Mesud) dedi ki: Bana bunları anlattı, daha fazla sorsaydım, daha çok anlatacaktı.
(Müsned no: 103; Darimi, 1,278; Buhari, Mevakit, 5, Cihad, 1, Edep, 1, tevhid, 48;Müslim, İman, 137; Tirmizi no: 173; Nesai, Salât, 75; Beyhaki, I, 434)
* * *
ÜZÜCÜ BİR DURUM OLDUĞUNDA NAMAZ KILMAK
Huzeyfe (r.a)’dan:
Allah Resulü (s.a.v)’in başına üzücü bir durum geldiği zaman namaz kılardı.
(Ebu Davud no: 1319)

NAMAZIN ÖNEMİ İLE İLGİLİ BAZI AYETLER

“…Belli vakitlerde yerine getirilmek üzere, mü’minlere farz kılındı.”
(Nisa: 103)
* * *
“Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl! Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir, bu öğüt kabul edenlere bir öğüttür.”
(Hud: 114)
* * *
“(Ey Resulüm) İman eden kullarıma de ki: Namaz kılsınlar…”
(İbrahim: 31)
* * *
“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç takva iledir.”
(Ta’ha: 132)
* * *
“Gönülden katıksız bağlılar olarak, ona yönelin ve ondan korkup sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.”
(Rum: 31)
* * *
“Kitaplarını sağlarından alanlar cennettedirler. Mücrimler (suçlular, günahkârlar) hakkında sorarlar:
‘Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?’ Onlar,
‘Biz namaz kılanlardan değildik, yoksula yedirmiyorduk, batıla dalanlarla birlikte dalıyorduk (ve böylece) kıyamet gününü de yalanlardık. Ta ki ölüm bize gelene kadar (bu hal üzerineydik)’ Artık (ümitle bekledikleri) şefaat edenlerin, şefaati onlara fayda vermez.”
(Müddesir: 39--48)
* * *
“Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki, ayetlerimizle kendilerine öğüt verildiği zaman secdeye kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler. Onlar kibirlenmezler.”
(Secde: 15)
* * *
“Tasdik etmedi, namazda kılmadı. Ancak, yalanladı ve yüz çevirdi.”
(Kıyamet: 31,32)
* * *
“…Bana kulluk etmekten yüz çevirip, büyüklenenler muhakkak ki alçalmış kimseler olarak cehenneme gireceklerdir.”
(Mü’min: 60)
* * *
“İşte bu adları geçenler, Allah’ın kendilerine nimet ihsan ettiği elçilerden, Âdem soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsmail neslinden hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Kendilerine Rahman olan Allah’ın ayetleri okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Sonra o kimselerin arkalarından bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular, bunlar da cehennemdeki gayya vadisine atılacaklardır. Ancak tövbe edip iman eden ve salih amel işleyenler müstesna; çünkü bunlar, zerre kadar zulme uğratılmayacaklar, cennete gireceklerdir.”
(Meryem: 58--60)
* * *
“O haram olan aylar çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve geçit yerlerini tutun. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp, zekâtlarını verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Gerçekten Allah bağışlayandır, merhamet edendir.”
(Tevbe: 5)
* * *
“Eğer tövbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse, artık dinde kardeşlerinizdir.
Biz bilen bir kavme ayetleri böyle uzun uzadıya açıklarız”
(Tevbe: 11)
* * *
“…Namazı kılın…”
(Bakara: 43, 83)
* * *
“Namazı kılın, zekâtı verin, Peygambere itaat edin ki, rahmete eresiniz.”
(Nur: 56)
* * *
“Deki, ‘Benim namazım,ibadetlerim,hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”
(En’am: 162)
* * *
“Ehline, namazı emret, kendinde ona sabır ile devam et.”
(Taha: 132)
* * *
“…Dosdoğru namaz kılanlar, zarara uğramayacak.”
(Fatır: 29)
* * *
“…Mü’minler namazı dosdoğru kılarlar…”
(Bakara: 3, Enfal: 3, Tevbe: 71, Hac:35, Mu’minun: 2, Neml: 3, Lokman: 4, Şura: 38)
* * *

“Mü’minler namazlarını korurlar.”
(Mu’minun: 9, Mearic: 34)
* * *
“…Mü’minler namazlarını sürekli kılarlar.”
(En’am: 92, Mearic: 23)
* * *
“Önceki ümmetlerde namaz kılarlardı.”
(Bakara:83; Al-i İmran: 39; Maide: 12; Yunus: 87; Meryem: 31,55; Enbiya: 73; Lokman: 17)
* * *
“Eğer korkarsanız (namazı) yaya olarak veya binekte iken kılın…”
(Bakara: 239)
* * *
“Savaşta, silah, namaz kılanın üzerinde veya hemen yanında bulunmalıdır.”
(Nisa: 102)
* * *
“…Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin için düşmandır.”
(Nisa: 103)
* * *


“…Çünkü namaz (insanı) münkerat ve fuhşiyattan meneder...”
(Ankebut: 45)
* * *
“Ey Şuayb, dediler, senin namazın mı sana emrediyor. Babalarımızın taptığı şeylerden yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi.”
(Hud: 87)
* * *
“Namazı bitirdiğiniz zaman, ayakta, oturarak ve yan yatarken Allah’ı zikredin. (anın)”
(Nisa: 103; Ankebut: 45)
* * *
“…Cünüpken namaza yaklaşmayın…”
(Nisa: 43; Maide: 6)
“Oysa onlar, dini yalnızca ona has kılanhanifler (Allah’ı birleyenler) olarak, sadece Allah’a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başka şeyle emrolunmadılar. İşte en doğru din budur.”
(Beyine: 5)
* * *
“Verdiklerinin kabul edilmesine engel olan şey, Allah’ı ve Resulünü inkâr etmeleri, namaza üşenerek gelmeleri ve gönülsüz sadaka vermeleridir.”
(Tevbe: 54; Nisa: 142; Maide: 53; Maun: 4,6)
* * *
“Rukua varanları, secdeye kapananları, İbadet edenleri müjdele”
(Tevbe: 112)
* * *
“Ey iman edenler, Allah ve Resulüne itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın.”
(Muhammed: 33)
* * *
“Deki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın, Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Deki: Allah’a ve elçisine itaat edin, eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kâfirleri sevmez.”
(Al-i İmran: 31,32)
* * *

ABDEST BOZMADIKÇA, ABDEST YETERLİ MİDİR?

ABDEST BOZMADIKÇA, ABDEST YETERLİ MİDİR?
Enes (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) her namaz için abdest alırdı.
(Enes’e) denildi ki:
“Siz nasıl yapardınız?”
“Bize, abdest bozmadıkça, o abdest kâfi gelirdi.”
(Ahmed bin Hanbel, III, 132,133,154,194,260; Darimi, I, 183; Buhari, Vudu, 54, I, 60; Ebu Davud no: 171; Tirmizi no: 60; Nesai, I, 85; İbn Mace no: 509; İbn Huzeyme no: 126; Tahavi, I, 42,45; Beyhaki, I, 162)
* * *
GÜN BOYUNCA TEK ABDESTLE NAMAZ KILMAK
Bureyde (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) fetih günü tek bir abdestle namazları kıldı. Hz Ömer sordu:
“Şimdiye kadar yapmadığın bir şey yaptın?”
“Bilerek yaptım Ey Ömer,” diye cevap verdi. (yani insanlara bunu da göstermek için)
(Müslim, Taharet, 86, I, 232; Ebu Davud no: 172; Tirmizi no: 61; Nesai, Taharet, 101/3, I, 86; İbn Mace no: 5/10)
* * *
ABDESTLİ DURMAYA RİAYET EDENLER
Malik (r.a)’dan:
Allah Resulü (s.a.v)’in şöyle buyurduğu bana ulaştı: “Doğruluktan ayrılmayın! (bunun sevabını siz) sayamazsınız. Şunu iyi bilin ki: Amellerimizin en hayırlısı namazdır. Abdestli olarak durmaya ancak mü’min riayet eder.”
* * *
Diğer bir rivayette:
“Amel edin; amellerinizin en hayırlısı, namazdır!”
(Malik, Taharet, 36; El-Hâkim, I, 130; Ahmed b. Hanbel, V, 277,282)
* * *

ABDEST (ABDESTLE İLGİLİ AYET)

“Ey iman edenler, namaza kalkacağınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınıza mesh edin. Her iki topuğunuza kadar ayaklarınızı da. Eğer cünüp iseniz, yıkanıp temizleniniz, şayet hasta veya yolculukta iseniz yahut içinizden biri ayakyolundan gelirse veya kadınlara yaklaşmış da su bulamamışsanız, (ya da suyu kullanma durumunuz olmamışsa) o, vakit tertemiz toprakla teyemmüm edin. Bununla yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah size güçlük çıkartmak istemez. Ama sizi iyice temizlemeyi ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Ta ki şükredesiniz.”
(Maide: 5/6)
* * *

TEVHİDİ YAŞAMAK CENNETE GÖTÜRÜR

Ukbe bin Amir (r.a)’dan:
“Develeri otlatma nöbeti bizdeydi. Nöbet bana gelmişti; akşama doğru döndüğümde, Resulullah’a (s.a.v) ayakta cemaate konuşurken yetiştim. Şöyle buyuruyordu:
“Herhangi bir Müslüman güzel bir abdest alıp da tam bir ihlâs içinde iki rekât namaz kılarsa, mutlaka cennet ona vacip (sabit) olur.”
Bu, ne kadar güzel bir şey dedim. Baktım ki önümde duran biri: “Bundan evvel söylediği daha güzeldi” demekte. Bir de baktım ki, o, Ömer değil mi? Dedi ki:
“Senin biraz önce gelmiş olduğunu gördüm, şöyle buyurdu: ‘Sizden biriniz gayet güzel bir abdest alıp da; Eşhedu en la ilahe illallahu vahdehula şerikeleh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve Resulüh (Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, bir olduğuna, ortağı bulunmadığına, Muhammed’in de, o’nun kulu ve Resulü olduğuna şahadet ederim) derse, muhakkak ona cennetin sekiz kapısı açılır.’”
(Darimi, I, 182; Müslim, Taharet, 17, Ebu Davud no: 169; Nesai, Taharet, 111)
* * *
Ayrıca Ebu Davud da şu şekildedir: Dedim ki, beh beh, ne kadar cömertçe bir ikram bu. Ayrıca: “Abdesti, gayet güzel alırsa” sözü yanında: “Sonra gözünü göğe kaldırdı” ibaresi vardır.
(Ebu Davud, 170)
* * *

TEVHİD ÜZERİNE BİR YAŞAMIN TARİFİ

Ubade bin es-Samit (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kim Allah’tan başka hiçbir ilah bulunmadığına, o’nun bir olduğuna, İsa’nın da Allah’ın kulu ve Resulü (olduğuna), Meryem’e ilka ettiği kelimesi ve ruhu olduğuna, cennetin hak olduğuna, cehennemin de hak olduğuna şahadet ederse, (cehenneme götürücü bir amel olmadıktan sonra) ameli ne olursa olsun, Allah onu mutlaka cennete koyar.”
(Buhari, IV, 139-Enbiya, 48 & Müslim, İman, 46)
* * *
Ubade bin es-Samit (r.a)’dan:
“Kim Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına Muhammed’in de, o’nun Resulü olduğuna şahadet ederse (inancı ve ameli tevhid üzerine bir yaşamla ortaya koyarsa) Allah onu ateşe yasak kılar.”
(Müslim no: 46 & Tirmizi no: 2638)
* * *

ALLAH KATINDA RESULULLAH’IN ŞAHİT OLDUĞU MÜSLÜMANLAR

Rifaatul-Cüheni (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) ile yola koyulduk. Kedid -ya da Kadide- gelince, birtakım adamlar, Resulullah’tan (s.a.v) evlerine dönmeleri için izin istemeye başladılar. Onlara izin verdi. Sonra ayağa kalkıp, Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:
“Neden birtakım adamlar Resulullah’ı (s.a.v) takip eden ağacın yarısı oluyorlar da, diğer yarısına karşı kin besliyorlar?” Oradakiler ağlamaya başladı. Bir adam dedi ki: “Bundan sonra kim izin isterse alçaktır”
Sonra Allah’a hamd edip hayır söyledi yahut şöyle buyurdu:
“Herhangi bir kul, Allah’tan başka bir ilah olmadığına, benimde onun Resulü olduğuma can-u gönülden şahadet eder de, sonra doğru yol (olan İslam)dan ayrılmazsa ben, ona Allah katında şahitlik yapacağım ve o mutlaka cennete girecektir…”
(Ahmed b. Hanbel, IV, 16 & İbn Mace bir bölümü no: 4285)
* * *

SADECE DİL İLE TEVHİDİ SÖYLEMEK YETERLİ Mİ?

Benzer bir şekilde, Ebu Said Hudri (r.a)’dan:
Hz. Ömer dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Görüş bakımından sen hepimizden üstünsün. Ancak insanlar bunu duyarlarsa, buna güvenirler.” (isnadında yer alan Muh. B. Ebi. Leyla sebebiyle zayıf bir hadistir.)
(Mecma, I, 77)
* * *
İbn Ömer (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) ona, halka bu müjdeyi bildirmesini emretmiştir. Ömer ise şöyle demiştir:
“Bu takdirde insanlar buna güvenirler” Bunun üzerine

Resulullah (s.a.v) de:
“Bırak onları güvensinler” buyurmuştur.
(Hadisin ravilerinden biri olan Abdullah b. Muh. Akil sebebiyle isnadında az bir zaaf söz konusu olabilir. Bu ravi, ezberinin kötülüğü sebebiyle cerh edilmiştir. Buhari ye göre onun hadisi ile Ahmed, İshak b. Raheveyh ve el-Humeydi gibi imamlar ihticac etmişlerdir.) (Mecma, II, 2)
* * *
Bilal (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) ona şöyle dedi: “İnsanlara aynısını (yani bu müjdeyi) seslenerek söyle!”
Söylersem, buna güvenip, amel etmezler deyince, şöyle buyurdu: “Güvenseler de”
(İsnadında yer alan el-Minhal b. Halife el-icli adlı bir ravi sebebiyle zayıf bir hadistir. Bu raviyi Yahya b. Main ve diğerleri zayıf addetmiş, Buhari “hadisi münkerdir” demiştir. Nesai ise “hadiste güçlü değildir” demiştir.)
(Mizan no: 8805; Mecma, I,)
* * *

İSLAM YAŞANIRSA CENNET VACİP OLUR

Ebu Said (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kim Rab (terbiye edici) olarak Allah’ı din (yaşam tarzı) olarak İslam’ı Peygamber (örnek, önder) olarak Muhammed’i kabul edip hoşnut oldum derse, cennet ona vacip olur.”
(Ebu Davud no: 2368)
* * *
CEHENNEMİ HAK EDENLER
Ebu Hureyre (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki, Yahudi olsun, Hıristiyan olsun bu ümmetten beni duyup ta getirdiğim kitaba iman etmeden ölen kimse mutlaka cehennemlik olur.”
(Müslim, İman no: 240)
* * *
CENNETİ HAK EDENLER TEVHİDE TESLİM OLANLARDIR
Ebu Musa (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
Beraberimde kavmimden birkaç kişi olduğu halde, Resulullah’ın (s.a.v) yanına geldim.


Şöyle buyurdu: “Ardınızda olanlara müjdeleyin: Kim canı gönülden tam bir sadakat içinde, Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına (söylem ve amelleriyle, yaşantısıyla) şahadet (yani şahitlik) ederse, cennete girer.”
Hemen insanlara bu müjdeyi vermek için, Resulullah (s.a.v)’den izin alıp yanından çıkıp (yürümeye) başladık. Ömer (r.a.)’a rastladık. (durum kendisine haber verilince) bize şöyle dedi: “Haydi Resulullah’a dönüp gidelim.” Nihayet bizi alıp tekrar Resulullah’a (s.a.v) geri götürdü ve şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Resulü bu takdirde insanlar buna güvenirler.”
Resulullah (s.a.v) ona cevap vermeden sükût etti.
(Ahmed b. Hanbel, IV, 402)
* * *

LA İLAHE İLLALLAH (TEVHİD)

“ Sen (tevhid dinine) davet et. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların arzularına uyma ve de ki: “Ben Allah’ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir…”
(Şura: 15)
* * *
“Deki: ‘Ben, ancak sizin gibi bir insanım. Bana, sizin ilahınız ancak bir tek ilahtır, diye vahyolunuyor. O halde ona dosdoğru yönelin ve ondan mağfiret dileyin…’”
(Fussilet: 6)
* * *
“Şüphe yok ki bu sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Sizin Rabbiniz de benim. O halde yalnız bana ibadet edin.”
(Enbiya: 92)
* * *
TEVHİD’İN TARİFİ
İbn Ömer (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“İnsanlarla, Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahadet getirinceye, namazı kılıncaya, zekâtı verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları zaman, benden hem kanlarını, hem de mallarını korumuş olurlar; ancak İslam’ın haklarından bir hak karşılığı olursa müstesna (Batıni) hesapları Allah’a kalmıştır.”
(Buhari, İman, 17, I, 11 & Müslim, İman, 36)
* * *
Tarıkul-Eşcai (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kim, La İlahe İllallah (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur) deyip de Allah’tan başka tapılanları inkâr ederse, Allah onun hem malını, hem de kanını haram kılar. (hakikatte samimi değilse) hesabı Allah’a aittir.”
(Müslim, İman, 37,8)
* * *

CENNETİN ANAHTARI TEVHİDİ YAŞAMAKTIR
Vehb bin Münebbih (r.a)’dan:
Ona denildi ki: “La İlahe İllallah” kelimesi cennetin anahtarı değil midir?
“Evet, fakat dişsiz anahtar olmaz. Ancak dişleri olan anahtarla gelirsen (kapı) sana açılır, aksi halde sana açılmaz.”
(Buhari, Cenaiz kitabının başında II, 69)
* * *

AHİRET İÇİN EN DEĞERLİ AZIK TEVHİD’İ YAŞAMAK

İbn Şümase şöyle dedi:
Amr İbni As ölüm döşeğindeyken yanına gittik, yüzünü duvara döndü, uzun uzun ağladı. Bunun üzerine oğlu:
“Babacığım, Resulullah (s.a.v) sana şu müjdeyi vermedi mi? Resulullah (s.a.v) seni şöyle müjdelemedi mi?” demeye başladı.
O zaman Amr b. As yüzünü bize dönerek şöyle demeye başladı. “Ahiret için hazırladığımız en değerli azık ‘La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah’ sözüdür. Hayatımda üç devir vardır. Bir zamanlar Resulullah’a benden daha fazla kin besleyen yoktu. Bir yolunu bulup ta, onu öldürmek benim en çok arzu ettiğim şeydi. Şayet bu halde ölseydim, mutlaka cehennemlik olurdum. Allah Teala gönlüme İslam sevgisini koyunca, Resulullah’a gelerek; elini uzat sana biat edeceğim dedim. O elini uzatınca ben elimi geri çektim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): “Ne oldu Amr?” diye sordu. Şart koşmak istiyorum dedim. “Neyi şart koşacaksın?” diye buyurdu. Bağışlanmamı dedim.
“Müslüman olmanın daha önceki günahları silip süpürdüğünü, hicret etmenin daha önce işlenen günahları yok ettiğini, haccetmenin daha önce yapılan günahları ortadan kaldırdığını biliyor musun?” buyurdu. Artık Resulullah (s.a.v)’dan daha çok sevdiğim biri yoktu. Gözümde, ondan daha büyük biri mevcut değildi.
Ona duyduğum saygıdan dolayı, gözlerimi kandıra kandıra yüzüne bakamazdım. Şayet bu hal üzere ölseydim cennetlik olmayı umabilirdim. Sonra öyle işlere karıştık ki, o işler karşısında halimin nasıl olduğunu bilemiyorum. Öldüğüm zaman arkamdan ne ağıt, ne de ateş yakılsın. Beni gömdüğünüz zaman üzerime toprağı yavaş yavaş atınız. Sonra bir deveyi boğazlayıp etini taksim edecek kadar bir zaman kabrimin yanından ayrılmayın ki, siz yanımdayken yerime alışayım ve Rabbimin elçilerine nasıl cevap vereceğimi düşüneyim.
(Müslim, İman, 192)
* * *

İSLAM DİNİNDE ÖĞRETİLMESİ GEREKENLER

Ömer b. El-Hattab’ın (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Bir gün, Resulullah’ın (s.a.v) yanında otururken bir ara yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam geldi. Üzerinde yolculuk izleri görülmüyordu. Onu aramızda tanıyan da yoktu. Sonra Resulullah’ın yanına oturdu. İki dizini Resulullah’ın iki dizine dayadı. Ellerini uyluklarına koydu ve “Ya Muhammed! Bana, İslam’ın ne olduğunu anlat?” dedi.
Resulullah da ona şu cevabı verdi:
“İslam; Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in, Allah’ın Resulü olduğuna şahadet etmen, namaz kılman, zekât vermen, ramazan ayında oruç tutman ve imkân bulduğunda Kâbe’yi hac etmendir.”
Bunun üzerine adam Resulullah’a önce soru sorup, sonrada onu tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra “Bana imandan haber ver?” dedi.
Resulullah (s.a.v) “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman ve hayır ve şerrine inanmandır” buyurdu.
O yine “Bana ihsandan haber ver?” dedi.
Resulullah (s.a.v): “İhsan, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de, o seni görüyor” diye cevap verdi.
Bu defa “Bana kıyametin vaktinden haber ver?” dedi.
Resulullah (s.a.v):
“Bu konuda sorulan, sorandan daha fazla bilgili değildir” dedi.
Resulullah (s.a.v) “Cariyenin kendi hanım efendisini doğurması ile yalın ayak, çırılçıplak koyun güden yoksulların yüksek binalar yapmakta birbirleri ile yarıştıklarını görmendir” buyurdu. (Soruları soran) adam çekilip gitti. Bir müddet hayrette kaldım. Sonra, Resulullah (s.a.v): “ Ey Ömer! Soranın kim olduğunu biliyor musun?” buyurdu. Ben, Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedim. Resulullah (s.a.v): “O, Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye gelmişti” buyurdu.
(Müslim, Kitab’ul İman, 8; Ebu Davud, 4695–6; Nesai, 8/97, İman, 5; İbn Mace no: 63)
* * *

İSLAMİ BİR HAYATIN ALAMETLERİ

Behz bin Hâkim bin Muaviye bin Hayde babasından, o da dedesinden:
“Dedim ki ey Allah’ın Resulü, sana gelmemeye elimin parmakları sayısınca yemin etmeden sana gelmedim. Allah’ın ve Resulü’nün bana öğrettikleri hariç, ben hiçbir şeye aklı ermeyen bir kişi idim. Allah rızası için sana soruyorum: Allah seni bize ne ile gönderdi?”
“İslam ile” buyurdu.
“İslam’ın alametleri (belirtileri) nedir?”
“Yüzümü sadece Allah’a yönelttim demen, namaz kılman, zekât vermendir. Şunu da iyi bil ki müslümanların tümü müslümanlara haramdır. Onlar birbirlerine yardım eden kardeştirler. Müşriklerden müslüman olan kişinin ameli elbetteki kabul olur. Müşrikleri bırakıp müslümanlara gelenlerinde amelleri makbuldür.”
(Nesai, Zekât, 1, V=4–5 & Ahmed b. Hanbel, V–5)
* * *

İSLAM’IN HİSSELERİ

Aişe (r.a)’dan:
Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Üç şey vardır ki, onların üzerine yemin edebilirim. Allah, İslam’dan hissesi olanla olmayanı bir tutmaz. İslam’ın hisseleri ise üçtür: Namaz, oruç, zekât.
Allah dünyada bir adamı sevmişse, kıyamette de onu sever.
Bir adam bir kavmi severse mutlaka Allah onu o kavimle (beraber) kılar.
Dördüncüsü ise, yemin etsem, günaha girmeyeceğimi umarım: Allah dünyada kusurlarını örttüğü kimsenin mutlaka kıyamette de ayıp ve kusurlarını örter.”
(Ahmed b. Hanbel, V, 145 [lafzı daha uzundur] )
* * *

HER DOĞAN ÇOCUK FITRAT ÜZERE DOĞAR

Ebu Hureyre (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar, (isterseniz) şunu okuyun: ‘Ey Muhammed hakka yönelerek kendini, Allah’ın insanlara, yaratılışta verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler’(Rum–30) Sonra onu ebeveyni (yahudi) ise yahudileştirir yahut (hıristiyan ise) hıristiyanlaştırır, ya da mecusi ise mecusileştirir.
Tıpkı hayvanın doğurduğu yavrusu gibi. Onda hiçbir burnu veya kulağı kesik görebilir misin?”
(Buhari, Cenaiz, 80/5; Müslim, Kader no: 22/1–3)
* * *
Başka bir rivayette:
“Develerin doğurdukları yavrular gibi. Onlarda kulağı kesik biri var mıdır? Nihayet siz onun kulağını (sonra) kesersiniz” dediler ki: “Ey Allah’ın Resulü çocuk olarak (küçük yaşta) ölen hakkında ne dersiniz?”
“Onların ne yapacaklarını ve ne olacaklarını (akıbetlerini) ancak Allah bilir.”
(Buhari, Kader, 3/2 & Müslim, Kader, 24)
* * *

MÜJDELENEN GARİP MÜSLÜMANLAR KİMLERDİR?

Sehl bin Sa’d (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Muhakkak İslam garip başladı, yine garip hale gelecektir. O, gariplere müjdeler olsun.”
“O garipler kimdir, ey Allah’ın Resulü” denildi.
Resulullah (s.a.v) “İnsanların bozulduğu zamanlarda bozulmayıp başkalarını ıslaha çalışanlardır” buyurdu.
(Müslim, İman, 232; İbn Mace Fiten, 15; Tirmizi, İman, 13)
* * *

MÜSLÜMANLARIN GARİPLERİ

Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor:
Hz Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
“İslam garip olarak başladı, tekrar başladığı gibi garip hale dönecektir. GARİBLERE NE MUTLU.”
(Müslim, İman, 232 [145]; Tirmizi, İman, 13 [2631]; Kutub-i Sitte, 2 [52] )
* * *
Hz. Enes (r.a) anlatıyor:
Resulullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Şurası muhakkak ki, İslam garip başladı, tekrar garipliğe dönecektir. Gariplere ne mutlu.”
(Kutub-i Sitte, 17 [1208] )
* * *

İSLAM’IN EN GÜZEL HASLETİ

Abdullah b. Amr (r.a)’dan:
Bir adam Resulullah’a (s.a.v):
“İslam’ın hangi hasleti daha hayırlıdır?” diye sormuş.
Peygamber (s.a.v):
“Yemeği yedirir ve tanıdığın tanımadığın herkese, selam verirsin.” buyurmuşlardır.
(Müslim, İman, 63 [39,II, 107]; Buhari, İman, 6, I, 9, İstizan, 9/1 VII, 128; Ebu Davud, no: 5194; Ahmed b. Hanbel, II, 169; Nesai, İman, 12, VIII,107; İbn Mace [no:3253] )
* * *
MÜSLÜMANLARIN EN HAYIRLISI
Ebu’l Hayr, Abdullah b. Amr b. As (r.a)’dan:
Bir adam Resulullah’a (s.a.v) Müslümanların hangisi daha hayırlıdır? diye sordu.
Resulullah (s.a.v):
“Elinden ve dilinden, Müslümanların emin olduğu kimsedir” buyurdu.
(Müslim, İman, 64 [40] )
* * *

İSLAM’IN ÖZÜ

Sufyan b. Abdillahi’s-Sekafi (r.a)’dan:
Sufyan, Resulullah’a (s.a.v) dedim ki:
Ya Resulullah! İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra hiç kimseye sormayayım. (Ebu Usame hadisinde, senden başkasına sormayayım şeklindedir)
“ALLAH’A İMAN ETTİM de, DOSDOĞRU OL!” buyurdu.
(Müslim, İman, 62 [38] )
* * *
İSLAM’IN HAKKI
İbn Ömer (r.a)’dan:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“ Allah (c.c)’dan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (s.a.v), Allah’ın Resulü olduğuna şahadet (etmek) namaz kılıp, zekâtı eda edinceye kadar, insanlarla savaşmak bana emrolundu. Onlar bunları yapınca kanları ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak İslam’ın hakkı müstesna. Onların (gizli işlerinden olan) hesapları da, Allah’a aittir.”
(Buhari, 25 & Müslim, 22)
* * *
İSLAM DİNİNİN ÖZELLİĞİ
Enes ve İbn Abbas (r.a) anlatıyor:
Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Her dinin ahlâki bir özelliği vardır. İslam dininin ahlâki özelliği de, hayâdır.”
(İbn Mace, 2=hd 17 & Taberani, Mu’cemu’s-Sagır, 7)
* * *

MÜSLÜMAN OLMAK İSTEYENE İLK TAVSİYELER

Enes b. Malik (r.a)’dan:
Peygamber (s.a.v) ile birlikte mescidde oturduğumuz bir sırada, deve üstünde bir kimse gelip, devesini mescide çökertip sonrada onu bağladı. Ondan sonra: “Muhammed hanginiz?” diye sordu. Peygamber (s.a.v) sahabelerin arasında dayanmış oturuyordu. Ona, işte şu dayanmış olan şu beyaz kimsedir dedik. Adam; “Ey Abdulmuttalip’in oğlu!” diye hitap etti.
Hz Peygamber (s.a.v): “Seni dinliyorum.” dedi. Adam:
“Ben sana bazı şeyler soracağım; fakat soracaklarım pek ağırdır, gönlün bana incinmesin,” dedi. Hz Peygamber (s.a.v): “Aklına geleni sor.” dedi.

Adam:
“Senin ve senden öncekilerin Rabbi aşkına, seni bütün insanlara Peygamber olarak Allah mı gönderdi?” diye buyurdu. Hz Peygamber (s.a.v) “Ya Allah. Evet.” diye cevap verdi. Adam:
“Allah aşkına bir gün ve bir gece içinde beş vakit namaz kılmamızı sana Allah mı emretti?” diye sordu. Hz Peygamber (s.a.v) “Ya Allah” diye cevap verdi. Adam:
“Allah aşkına yılın şu bilinen ayında oruç tutmamızı sana Allah mı emretti” diye sordu. Hz Peygamber (s.a.v) “Ya Allah” diye cevap verdi. Adam: “Allah aşkına şu zekâtı zenginlerimizden alıp ta fakirlerimize dağıtmayı sana Allah mı emretti?” diye sordu.
“Ya Allah, evet” diye cevap verdi. Adam: “Sen ne getirdin ise ben ona iman ettim. Kavmimden geride kalanların elçisiyim. Ben Sad b. Ebi Bekr oğullarının kardeşi, Dimam İbn Salabe’yim” dedi.
(Buhari, İlim, 6; Müslim, İman, 10 [12]; Ebu Davud, Salât, 23 [486]; Tirmizi, Zekât, 2 [619]; Nesai, Siyam, 1; İbn Mace, İkame, 194 [1399]; Ahmed b. Hanbel, 3 /109)
* * *
Müslim’in rivayetinde ise hadis şu şekildedir:
“Ey Muhammed! Bize senin elçin gelip şöyle bir söz söyledi: Güya sen, Allah’ın seni Peygamber olarak gönderdiği iddiasında bulunuyormuşsun öyle mi?” dedi.
Resulullah (s.a.v):
“(Evet) doğru söylemiş.” buyurdu. O zat:
“Şu halde gökyüzünü yaratan kimdir?” diye sordu.
Resulullah (s.a.v) :
“Allah’tır” buyurdu. O zat:
“Ya yeri kim yaratmıştır?” diye sordu. Resulullah (s.a.v):
“Allah’tır” buyurdu. Adam:
“(Peki) şu dağları kim (bu şekilde) dikti ve onlarda her ne yarattı ise kim yarattı?” diye sordu.
Resulullah (s.a.v) :
“Allah’tır” buyurdu. Adam:
Öyleyse gökyüzünü ve yeri yaratan, şu dağları diken Allah aşkına, seni Allah mı (peygamber olarak) gönderdi?” diye sordu. Resulullah (s.a.v):
“Evet” buyurdu.

Beş vakit namazı, zekâtı, ramazan ayında oruç tutmayı, gücü yetenleri Beytullah’ı hac etmeyi.

Sonra adam:
“Seni hak(din) ile gönderen Allah’a yemin ederim ki bu farzlardan fazla ve eksik yapmam.” diyerek dönüp gitti.
Bunun üzerine Hz peygamber (s.a.v):
“Yemin olsun ki, eğer bu adam doğru söyledi ise mutlaka cennete girer.” buyurdu.
(Müslim, İman, 10 [12] )
* * *

RESULULLAH’IN MÜMİNLERE ÖZEL UYARISI

Ebu Musa (r.a) anlatıyor:
Resulullah herhangi bir iş için bir adam gönderse şu tembihte bulunurdu:
“Sevdirin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın.”
(Ebu Davud, Edep, 20 [4835]; Müslim, Cihad, 6 [1737]; Kütüb-i Sitte, 7 [1998] )
* * *
ÜSTÜN OLAN DOSTLUK
İbn Abbas (r.a) anlatır:
Resulullah (s.a.v) vefat ettiği hastalığında başına bir bez bağlayarak mescide çıkıp minbere oturdu. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra; “Şu biline ki insanlardan Kuhafe oğlu Ebu Bekir dışında canı ve malı konusunda bana karşı son derece cömert olan hiçbir kimse yoktur. Eğer insanlardan içten dost edinseydim Ebu Bekir’i içten dost edinirdim.
Ancak İSLAM DOSTLUĞU daha üstündür. Bu mescidde bulunan Ebu Bekir’in kapısı dışındaki tüm geçit kapılarını benden yana kapatınız” buyurdu, demiştir.
(Buhari, Namaz, 295 )
* * *

İSLAM BEŞ TEMEL ÜZERE KURULMUŞTUR

İbn Ömer (r.a)’dan:
Resulullah şöyle buyurdu:
“İslam beş temel üzerine kurulmuştur:
Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in, Allah’ın elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak,
zekâtı, haccı ve ramazan orucunu yerine getirmektir” buyurdu, demiştir.
(Buhari, İman, 8; Müslim, Kitab’ul İman, 16; Ahmed b. Hanbel; Tirmizi ve Nesai)
* * *
Diğer bir rivayette: “Beş esas üzerine (kurulmuştur) Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve Resulü olduğuna, şahadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, Beyt-i (şerifi) ziyaret etmek ve ramazan orucunu tutmak.”
(Müslim, İman, 20, s. 45)
* * *

ALLAH’A İMAN ETMEK NE DEMEKTİR?

Ebu Cemre’den:
Ben İbn Abbas (r.a)’in önünde onunla insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. Derken İbn Abbas (r.a)’a bir kadın geldi. Ona “cer” denilen testinin sırasından soruyordu.
İbn Abbas ona şöyle dedi:
Abdul Kays heyeti, Resulullah (s.a.v)’e geldi.
Resulullah: “Siz kimlerin heyetisiniz?” ya da “Siz kimlersiniz?” diye sordu. “Biz Rabia’danız” dediler. “Cemaat (veya heyet) hoş geldi, safa geldi.” buyurdu. Bunun üzerine, “Ya Resulullah biz sana çok uzak mesafelerden geliyoruz. Seninle bizim aramızda Mudar kâfirlerinden şu kabile vardır. Biz sana, haram aydan başka bir vakitte gelmeye muktedir olamıyoruz. O halde bize özlü bir şey emret de geride bıraktıklarımıza öğretelim ve o sebeple de cennete girelim” dediler.
Resulullah (s.a.v) onlara, bir olan Allah’a iman etmeyi emretti, sonra da “Bilir misiniz? Bir olan Allah’a iman etmek ne demektir?” diye sordu. “Allah ve Resulü onu en iyi bilendir.” dediler.
“Tek olan Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in, Resulullah (s.a.v) olduğuna şahadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetin beşte birini ödemenizdi.r” buyurdu.
(Buhari, 53 & Müslim, 17)
* * *

CENNETE GÖTÜREN, CEHENNEMDEN UZAKLAŞTIRAN AMEL

Muaz (r.a)’dan:
Bir yolculukta, Allah’ın Peygamberi (s.a.v) ile beraberdik. Biz yürürken, onun yakınında bulundum. Dedim ki, Ey Allah’ın Resulü, beni cennete sokup, ateşten uzaklaştıracak bir şeyi bildirir misin?
Şöyle buyurdu:
“Çok büyük bir şey sordun. Lakin o, Allah’ın kendilerine kolaylaştırdığı kimselere kolaydır. Allah’a ibadet edersin, ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru kılarsın, zekâtı verirsin, Ramazan orucunu tutarsın. (imkânın varsa) hacca gidersin.” Sonra şöyle devam etti:
“Sana hayır kapılarını göstereyim mi?” Evet ey Allah’ın Resulü dedim, şöyle buyurdu: “Oruç kalkandır, sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi, hata ve günahları söndürür.
Kişinin gece namazı, salihlerin şiarıdır. Sonra Cenabı Hak şu kavl-i celilini tilavet buyurdu:” “Vücutlarını yataklarından uzak tutup korkarak ve umarak Rablerine yalvaranlar” (secde–16) Devamla şöyle buyurdu: “Sana işin başı, direk ve doruğunu bildireyim mi?” Evet ey Allah’ın Resulü dedim, şöyle buyurdu: “İşin başı İslam, direği namaz, doruk noktası ise cihaddır.” Sonra dedi ki, “Sana bütün bunların başını bildireyim mi?” Evet ey Allah’ın Resulü dedim. Mübarek dilini göstererek: “Bunu tut.” buyurdu. Ey Allah’ın Resulü biz konuştuklarımızdan sorumlu tutulacak mıyız? diye sorunca şöyle buyurdu: “Annen seni yetim bıraksın, insanların yüzleri veya boğazları üstünde cehenneme sürüklenmeleri, dillerinin ürünleri değil midir?”
(Tirmizi no: 2616 & İbn Mace 3973)
* * *

İSLAM DİNİ

“Şüphesiz, Allah nezdinde (tek geçerli) din İslam’dır.”
(Ali İmran: 19,83,85; Maide: 3; En’am:126,153,161; Tövbe: 33; Hacc: 67; Rum: 30,43; Zümer:3; Fetih: 28)
* * *
“İslam (dini) insan fıtratına (yaratılışına) en uygun dindir.”
(Rum: 30)
* * *
“Muhakkak ki, biz sana kitabı hak ile indirdik. O halde, Allah’a dini yalnız ona halis kılarak, ibadet et.”
(Zümer: 2)
* * *
“O, Resulünü hidayet ile ve hak din ile gönderendir. Şahit olarak Allah yeter.”
(Fetih: 28)
* * *
“Size azap gelmezden önce Rabbinize dönün ve ona teslim olun. Sonra size yardım olunmaz.
Farkında olmadan ansızın azap size gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun.”
(Zümer: 54,55)
* * *
“… Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğenip seçtim.”
(Maide: 3)
* * *
“Eğer seninle tartışırlarsa de ki: ‘Ben kendimi Allah’a teslim etmişimdir, bana uyanlar da...’ Kendilerine kitap verilenlerle ümmilere de ki: ‘Sizde İslam’a girdiniz mi?’ Eğer İslam’a girerlerse muhakkak hidayeti bulmuş olurlar. Şayet yüz çevirirlerse artık sana düşen ancak tebliğdir. Allah, kulları çok iyi görendir.”
(Ali İmran: 20

AYETLERLE İSLAM’A DAVET

“De ki: Ben kendim için, (gücümün haricinde) ne bir fayda sağlayabilirim ne de bir zarar, eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben ancak bir uyarıcı ve iman eden bir topluluğu müjdeleyenim.”
(A’raf: 188)
* * *
“Şimdi sen: ‘Ona bir hazine indirilmeli yahut onunla beraber bir melek gelmeli değil miydi?’ demeleri yüzünden sana vahyolunandan bir kısmını terk etmek isteyecek misin ve bundan dolayı göğsün daralacak mı? Sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.”
(Hud: 12)
* * *
“Biz onu (Kuran’ı) onunla, takva sahiplerini müjdeleyesin, inat edenleri de uyarasın diye senin dilinle kolaylaştırdık.”
(Meryem: 97)
* * *
“Hak ile batılı ayıranı (Furkan’ı) âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna indiren, (Allah) ne yüce, ne mübarektir.”
(Furkan: 1)
* * *
“Biz seni ancak bir müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere gönderdik.”
(Furkan: 56)
* * *
“Onlar, sözü işitip en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve işte bunlar özlü akıl sahibi olanların ta kendileridir.”
(Zümer: 18)
* * *
“Şüphesiz biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak (Kuran) ile gönderdik…”
(Bakara: 119)
* * *
“Rabbi ona: ‘Teslim ol’ dediğinde (O:) ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti. Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup’ta: ‘Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin’” (diye vasiyette bulundu)
(Bakara: 131,132)
* * *
“Ey iman edenler, hepiniz topluca Silm’e (barış ve güvenliğe, İslam’a) girin. (İslam’dan uzaklaşmakla) Şeytanın adımlarına uymayın. Gerçekten o, sizin apaçık bir düşmanınızdır.
Size apaçık bunca deliller geldikten sonra (İslam’ı yaşamayarak, doğru yoldan) kayarsanız, biliniz ki, Allah mutlaka galiptir, her şeyi yerli yerince yapandır.”
(Bakara: 208,209)
* * *
“Dinde zorlama yoktur. Gerçekten iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Kim tağutu inkâr ve Allah’a iman ederse o, muhakkak kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa (Kuran’a, İslam’a) yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.”
(Bakara: 256)
* * *
“Hiç şüphesiz din (yaşam tarzının tek geçerli olduğu) Allah katında İslamdır.” (Allah’ın razı olduğu bir yaşamdır)
(Al-i İmran: 19)
* * *
“Peki, onlar, Allah’ın dininden (İslami yaşayıştan) başka bir din(i yaşayış) mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa, ona teslim olmuştur ve ona döndürülmektedir.”
(Al-i İmran: 83)
* * *
“Kim İslam’dan başka bir din(iyaşayış) ararsa, (İslam’a uygun olmayan bir yaşam) asla ondan kabul edilmez. (İslam’ı yaşamadığı içinde) o, (kimse) ahirette de kayba uğrayanlardandır.”
(Al-i İmran: 85)
* * *
“… Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak (dünyada nasıl yaşayacağınızı bilmeniz için) İslam’ı seçip beğendim…”
(Maide: 3)
* * *
“Bu, benim dosdoğru yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi onun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla sizlere tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.”
(En’am: 153)
* * *
“De ki: ‘Rabbim beni gerçekten doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, İbrahim’in hanif (muvahhid) dinine, o müşriklerden değildi.’
Deki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim (hayatım) ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.”
(En’am: 161,162)
* * *
“Müşrikler istemese de, o dini, bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen odur.”
(Tevbe: 33)
* * *
“Biz her ümmete bir ibadet tarzı kıldık, onlar bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, işinde seninle çekişmesinler. Sen Rabbine çağır, şüphesiz sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin.”
(Hacc:67)
* * *
“Şüphesiz, sana bu kitabı hak ile indirdik. Öyleyse dini yalnızca ona halis kılarak, Allah’a ibadet et. Haberin olsun, halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır…”
(Zümer: 2,3)
* * *
“O, ‘dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’ diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri etti, (bir şeriat kıldı)
Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir.”
(Şura: 13)
* * *
“…Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”
(Yusuf: 40)
* * *
“İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten uyulacak güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine: ‘Muhakkak bizler sizden ve Allah’tan başka ibadet ettiklerinizden uzağız. Sizi inkâr ettik. (Sizin inancınızı, yolunuzu reddettik) Yalnızca Allah’a iman edinceye kadar, bizimle sizin aranızda düşmanlık ve kin ebediyen baş göstermiştir…’ ”
(Mümtehine: 4)
* * *
“Biz sana, o, en kolay olanı gerçekleştirme, başarısını vereceğiz. O halde sen de öğüt ver. Korkan kimse öğüt alacak. Oldukça bahtsız olan kimse de ondan kaçacaktır. O ki en büyük ateşe girecektir.”
(A’la: 8,--12)
* * *
“Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Hâlbuki Allah kendi nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı değildir.
Kâfirler hoş görmese de o, dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için, Resulünü hidayetle ve hak ile gönderen odur, müşrikler hoş görmese de.”
(Tevbe: 32,33)
* * *
“İslam’a davet edildiği halde, Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Ağızlarıyla, Allah’ın nurunu söndürmek isterler, hâlbuki Allah kendi nurunu tamamlayacak olandır. İsterse kâfirler hoşlanmasınlar. O, peygamberini hidayet ile ve hak din ile gönderendir. Çünkü onu, bütün dinlere üstün kılacaktır. İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.”
(Saff: 7--9)
* * *
“O, Resulüne hidayet ile ve hak din ile (onu bütün dinlere üstün kılmak için) gönderendir. Şahid olarak Allah yeter.”
(Fetih–28)
* * *